al benden de o kadar | * ben de aynıdurumdayım veya ben de aynıdüşüncedeyim. |
al birini, vur ötekine (veya birine) | * hiçbiri işe yaramaz, hepsi bir ayarda. |
al elmaya taşatan çok olur | * değerli kimselere sataşan çok olur. |
al giymedim ki alınayım | * “bu işle hiçbir ilgim olmadığı için söylenen sözleri kendi üzerime almadım” anlamında kullanılır. |
al gülüm ver gülüm | * iki sevgilinin birbirine sevgi gösterisinde bulunmaları. * bir kimseye yapılan hizmetin hemen karşılığını bekleme durumu. |
al kan | * Doymuşalifatik hidrokarbonların genel adı, parajin. |
al kanlara boyanmak | * yaralanmak, vurularak ölmek; şehit olmak. |
al karısı | * Loğusalara musallat olarak onları boğduğu sanılan görüntü. |
al kiraz üstüne kar yağmış | * düşünülmeyen, beklenilmeyen şeylerin de olabileceğini anlatır. |
al sana bir daha | * yeni bir aksilik olunca bezginlik bildirmek için “işte” anlamında söylenir. |
al takke ver külâh | * uzun bir çekişmeden sonra, çekişe çekişe. * aralarındaki senli benli ilişkiyi sürdürerek. |
ala | * Karışık renkli, çok renkli, alaca. * Açık kestane renginde olan, elâ (göz). * Kekliğin boynundaki siyah halka. * Alabalığın kısaltılmışadı. |
âlâ | * İyi, pek iyi. |
-ala- / -ele- | * Fiilden sıklık (tekerrür) çatısıtüreten ek: çalk-ala-, şaş-ala-, silk-ele-, it-ele-, kak-ala-, kov-ala- vb. |
ala ala | * Toplu olarak yapılan işlerde bağrışarak söylenen ala ala hey! ünleminde geçer. |
ala alaya kalkmak | * bağrışarak gürültü etmeye kalkmak. |
ala gün | * Yazın güneş bulut arkasında kaldığında oluşan gölgeli durum. |
ala sulu | * Yeni olgunlaşmaya başlamış(meyve). * İyi pişmemiş, suluca (yemek). |
ala tav | * Az tavlı, yarıyaşyarıkuru olan (toprak). |
ala tavlı | * Bitkinin çimlenmesi için yeterli tavı bulmamış(toprak). * İyice pişmemiş(yemek). |
Ala Yuntlu | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
alabacak | * Ayağısekili (at). * Ara bozucu, dönek, uğursuz (kimse). |
alabalık | * Ala balıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli, 250 gr dan 2 kg a kadar gelen bir tatlısu balığı(Trutta faris). |
alabalıkgiller | * Omurgalıhayvanlardan, kemikli balıkların bir familyası. |
alabanda | * Deniz teknelerinin iç yanları, borda karşıtı. |
alabanda ateş | * Geminin bir yanında bulunan toplarla birden ateşedilmesi komutu. |
alabanda etmek | * dümeni sağa veya sola, sonuna kadar çevirmek. |
alabanda iskele | * Dümeni sol yana doğru sonuna kadar çevirme komutu. |
alabanda sancak | * Dümeni sağyana doğru, sonuna kadar çevirme komutu. |
alabanda vermek | * azarlamak, paylamak, haşlamak. |
alabandayıyemek | * adamakıllıazarlanmak. |
alabaş | * Turpgillerden, şalgama benzeyen bir bitki. |
alabildiğine | * Sınırsız, uçsuz bucaksız. * Aşırıderecede, gereğinden çok. * Olanca hızı ile. |
alabora | * Geminin devrilecek kadar yan yatması. * Bir serenin yatay durumdan düşey duruma getirilmesi. * Selâmlamak için filika küreklerinin yukarıya kaldırılması. * Balığıtoplamak için dalyan ağının yukarıya alınması. |
alabora olmak | * tekne, sandal vb. deniz araçlarıdevrilip ters dönmek. * işler alt üst olmak. |
alabros | * Fırça gibi dik kesilmiş(erkek saçı). |
alaca | * Birkaç rengin karışımından oluşan renk. * İki veya daha çok renkli. * Birkaç renkli iplikten yapılmışdokuma. * Ağaçta ilk olgunlaşan meyve. * Keklik, bıldırcın gibi kuşlarıavlamak için kullanılan iki renkli bez. * Meyvelere, daha çok üzüme düşen ben. * Kötü huy. |
alaca aş | * Aşure. |
alaca bulaca | * Çok karışık renkli. |
alaca düşmek | * (meyve) olgunlaşmaya başlamak. |
alaca karanlık | * Güneşdoğmadan önce veya battıktan hemen sonraki aydınlık, yarıkaranlık. |
alacabalıkçıl | * Balıkçılgiller familyasından, uzunluğu 50 cm, kül rengi, akla kara karışık, sazlıklarda yaşayan bir kuştürü (Ardeola ralloides). |
alacağı olmak | * birinden alınacak parası olmak. * vakit darlığından bir öneriyi kibarca geri çevirmek. |
alacağı olsun! | * “günün birinde ondan öcümü alırım” anlamında göz korkutma sözü. |
alacağım olsun da ala kargada olsun | * alacaklı olmak iyi bir şeydir. |
alacağına şahin, vereceğine karga (veya kuzgun) | * alırken kolaylık gösteren, verirken de güçlük çıkaran kimse. |
alacağına tutmak | * bir şeyi vereceğe veya borca karşılık saymak. |
alacak | * Bir hesap gereğince daha alınmamışolan para, mal veya başka şey, matlûp. * Para verilerek alınacak şey. |
alacak verecek | * alışverişilişkisi. |
alacakarga | * Saksağan. |
Kategoriler