alacaklı | * Birinden alacağı olan, borçlu karşıtı. * Birinden alacağı olan kimse. |
alacaklıçıkmak | * alacağıvereceğinden çok olmak. |
alacaklı olmak | * birinden alacağı bir şey bulunmak. |
alacalama | * Alacalamak işi. |
alacalamak | * Renk renk, benek benek boyamak. |
alacalandırma | * Alacalandırmak işi. |
alacalandırmak | * Alaca duruma getirmek. |
alacalanma | * Alacalanmak işi. |
alacalanmak | * Alaca bir duruma gelmek. * Eriyen karlar arasından yer yer toprak görünmek. * Herhangi bir heyecan dolayısıyla benzi kızarıp bozarmak, renkten renge girmek. |
alacalı | * Alaca, rengârenk. |
alacalı bulacalı | * Çok karışık ve çiğrenkli, alaca bulaca. |
alacalık | * Alacalı olma durumu. * Renkli ve renksiz kılların bütün vücutta düzenli şekilde dağılmayarak büyük ve küçük parçalar hâlinde birleşmesiyle meydana gelen bir at donu. |
alacamenekşe | * Hercaî menekşe. |
alacasansar | * Benekli sansar türü. |
alaçam | * Rengi kızıla yakın bir çam türü (Picea excelsa). |
alaçık | * Üzeri dal ve hasırla örtülmüşkulübe, çardak. * Keçeden yapılan çadır. |
alafranga | * Frenklerin töre, âdet ve hayatına uygun, Frenklerle ilgili, alaturka karşıtı. * Avrupa uygarlığını benimsemiş, Avrupa eğitimiyle yetişmiş(kimse). * Alafranga saat. |
alafranga müzik | * Batıtarzında ve ölçülerinde yapılmışmüzik. |
alafranga saat | * Günü 24 saat sayarak, günün başlayışını gece yarısı01 olarak kabul eden saat sistemi. |
alafranga tuvalet | * Batıtarzında kapaklı, üzerine oturulabilen klozetli tuvalet. |
alafrangacı | * Alafranga hayatı benimsemişolan. |
alafrangacılık | * Alafrangacı olma durumu. |
alafrangalaşma | * Alafranga usulleri benimseme, alafranga olma. |
alafrangalaşmak | * Alafranga olmak, alafranga davranmak. |
alafrangalaştırma | * Alafrangalaştırmak işi. |
alafrangalaştırmak | * Alafrangalaşmasına sebep olmak. |
alafrangalık | * Alafranga olma durumu. |
alâgarson | * Kısa kesilmişsaç. * Oğlan saçı biçiminde kesilmiş(kadın saçı). |
alageyik | * Geyikgillerden, postu benekli, erkeklerinin boynuzlarıuca doğru kürek biçiminde genişleyen, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika’da yaşayan bir cins geyik, sığın (Dama dama). |
alâimisema | * Gök kuşağı. |
-alak / -elek | * Fiilden sıfat türeten ek: yat-alak, as-alak, çök-elek vb. |
alâka | * İlgi. * Gönül bağı. |
alâka çekmek (toplamak veya uyandırmak) | * ilgi çekmek. |
alâka duymak | * ilgi duymak. |
alâkabahş | * İlgilendirici, ilgi çeken, ilginç. |
alâkadar | * İlgili, ilgili bulunulan. |
alâkadar etmek | * ilgilendirmek. |
alâkadar olmak | * ilgilenmek. |
alâkalandırma | * Alâkalandırmak işi. |
alâkalandırmak | * İlgilendirmek. |
alâkalanma | * Alâkalanmak işi. |
alâkalanmak | * İlgilenmek. * Gönül bağlamak, yakınlık duymak. * Bir şey çekici gelmek; zevk almak. |
alâkalı | * İlgili. |
alakarga | * Kargagillerden, iri gövdeli, ötücü, tüyleri alacalı bir kuştürü, kestane kargası(Garrulus glandarius). * Saksağan. |
alâkart | * Yemek listesinden seçilen, fiyatlarıayrıayrıhesaplanan (yemek), tabldot karşıtı. * Yemek listesinden yemek seçerek. |
alâkasız | * İlgisiz, ilgisi olmayan. |
alâkasızlık | * İlgisizlik. |
alâkayı(veya alâkasını) kesmek | * ilgiyi, ilgisini kesmek, ilişkisi kalmamak, ayrılmak. |
alâkok | * Rafadan. |
alalama | * Alalamak işi, kamuflâj. |
Kategoriler