Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 46

alalamak * Beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, maskelemek, kamufle
etmek.
alamana * Balık avlamakta veya yük taşımakta kullanılan büyük kayık.
alamana ağı * Kıyılardan uzak sularda avlanmak için iki alamana kayığıtarafından kullanılan, uzunluğu 200 ile 250,
genişliği 7 ile 25 kulaç olan büyük ağ.
alâmet * Belirti, işaret, iz, nişan.
* Büyüklük, irilik bakımından şaşılacak durumda olan şey.
alâmetifarika * Bazıticaret eşyasıüzerine konulan, o eşyayıüreten veya satanıtanıtan resim, harf gibi özel işaret, marka.
* Ayırıcınitelik, ayırıcıözellik.
alâmetifarikalı * Alâmetifarikası olan.
alâminüt * Çarçabuk, anında, hemen, şipşak.
alâminüt yemek * Kolayca hazırlanıp tüketilebilen yemek.
alan * Düz, açık ve genişyer, meydan, saha.
* Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran.
* Bir konu veya çalışma çevresi.
* Yüz ölçümü.
* İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu var sayılan uzay parçası.
* Eski Roma’da açık hava gösterisi yapılan genişyer.
* Bir alıcımerceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü.
* Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığıyer, saha.
alan hızı * Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı alan.
alan korkusu * Bazıkişilerin alan, park, sokak gibi yerlerde duyduklarıürkeklik hastalığı, agorafobi.
alan talan * Karmakarışık, allak bullak, darmadağınık.
alan talan etmek * allak bullak etmek, dağıtmak, alt üst etmek, yağma etmek.
alan talan olmak * her biri bir yana dağılmak.
alan topu * Tenis.
alarga * Açıktan geç, yaklaşma.
* Açık deniz, engin.
* Uzaktan, açıktan.
alarga durmak * uzak durmak, karışmak istememek, ilgisiz davranmak.
alarga etmek * açık denize çıkmak, engine açılmak.
* geri çekilmek, uzaklaşmak.
alargada durmak * uzakta durmak.
alargadan seyretmek * Uzaktan bakmak.
alârm * Bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için verilen işaret.
alârma geçmek * beliren tehlikeye karşıdirenebilecek, dayanabilecek duruma gelmek.
alaşağıetmek * birini, yetkilerini elinden alıp yerinden uzaklaştırmak, atmak, kovmak.
* kapıp yere vurmak.
alaşağıvur yukarı * çekişe çekişe (pazarlık).
alaşım * İki veya daha çok metalden, bazıdurumlarda metallerle, C, P, Te gibi elementlerden oluşan metal
görünümünde katıveya sıvıkarışım.
alaşımlama * Alaşımlamak işi.
alaşımlamak * Çözen metale, alaşım elementlerini eriterek katmak.
alaten * Cüzamlı, abraş.
alaturka * Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, alafranga karşıtı.
* Bu töre ve hayatı benimsemiş(kimse).
* Alaturka saat.
* Düzensiz, yöntemsiz.
alaturka müzik * Türk müziği.
alaturka saat * Güneşin batışında 12’yi gösterecek biçimde ayarlanmışsaat, ezanî saat.
alaturka tuvalet * Tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla çömelme usulüne göre yapılan tuvalet.
alaturkacı * Alaturka bilen, alaturka eser veren kimse.
* Türk müziğinden yana olan.
* Bu tür müziği seslendiren veya çalan, söyleyen.
alaturkacılık * Alaturkacı olma durumu.
alaturkalaşma * Alaturkalaşmak durumu.
alaturkalaşmak * Alaturka olmak.
alaturkalaştırma * Alaturkalaştırmak işi.
alaturkalaştırmak * Alaturkalaşmasını sağlamak.
alaturkalık * Alaturka olma durumu.
alavandalı * Bkz. andavallı.
alavere * Bir şeyin elden ele geçmesi.
* Bir şeyi elden ele vererek aktarma.
* Vapurlarda bu biçimde taşıma işi için bordalarda kurulan basamaklı iskele.
* Kargaşalık.
alavere dalavere yapmak (veya çevirmek) * hileli, düzenli bir işyapmak, yalanla dolanla işgörmek.
alavere tulumbası * Emme basma tulumbası.
alavereci * Piyasada fiyatıdüşünce yükselir umuduyla mal alan ve fiyat yükselince malısatan toptancı, vurguncu,
spekülâtör.
alay * Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk.
* Çok kalabalık.
* Bütünü, hepsi.
* Genel olarak üç tabur (süvarilerde dört veya beş bölük) ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker
topluluğu.
* Çok miktarda, fazla sayıda.
alay * Ses tonu, söz, davranışgibi yollarla biriyle, bir şeyle eğlenme; onu küçümseme.
alay alay * Kalabalık olarak, pek çok.
alay beyi * Albay rütbesinde jandarma alay komutanı.
alay etmek * bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu
yapmak.
alay geçmek * alay etmek.

Bir yanıt yazın