acemi er | * Askere yeni alınan ve eğitim dönemini henüz tamamlamamışer. |
acemi ocağı | * Osmanlı ordusuna kapıkulu eri yetiştirmek için kurulan okul. |
acemi oğlanı | * Yeniçeri ocağında yetiştirilmek üzere tutsaklardan veya devşirme yoluyla Hristiyanlardan toplanan çocuk. |
acemice | * Toyca, beceriksizce. |
acemileşme | * Acemileşmek durumu. |
acemileşmek | * Beceriksizlik göstermek, bocalamak. |
acemilik | * Acemi olma durumu, aceminin çekingenliği ve ürkekliği, acemice davranış, toyluk. |
acemilik çekmek | * henüz alışmadığı bir işte zorluk çekmek, bocalamak. |
acemilik etmek | * düşüncesizce hareket etmek, acemice davranmak. |
acemkürdi | * Klâsik Türk müziğinde birleşik bir makam. |
acemleşme | * Acemleşmek durumuna gelmek. |
acemleşmek | * Kültür ve medeniyet bakımından İran’ıveya İran halkınıörnek almak. * Kendini İranlı gibi hissetmek veya İranlı gibi davranmak. |
acemleştirme | * Acemleştirmek işi. |
acemleştirmek | * Kültür veya medeniyet bakımından İran’ıveya İran halkınıörnek aldırmak, Acem kültürünü yaygınlaştırmak. |
acente | * Bir kuruluşun malî veya ticarî işlerini kazanç karşılığında yürüten ticarethane. * Vapur ortaklığıveya banka şubesi. * Bir kurumun veya şubelerinin başında bulunan kimse. * Bir kuruluşa bağlı olmaksızın sözleşmeye dayanarak belirli bir yer ve bölge içinde sürekli olarak ticarethane veya işletmeyi ilgilendiren işlerde aracılık eden, bunları o işletme adına yapan kimse. |
acentelik | * Acentenin yaptığı iş. * Acente kuruluşu. |
acep | * Acaba. |
aceze | * Acizler, güçsüzler, eli ermezler, düşkünler. |
acı | * Tat alma organında bazımaddelerin bıraktığıyakıcıdurum, tatlıkarşıtı. * Tadı bu nitelikte olan. * Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli. * Renk için, koyu. * Ağrı, sancı. * Dışarıdan gelen bir etki ile dışorganlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap. * Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç. * Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığıüzüntü, keder, elem. |
acıacı | * Acı olarak, acıvererek, acıduyurarak, üzüntü içinde. * Dokunaklı, kırıcı, üzücü olarak, üzüntü içinde. |
acıağaç | * Sedef otugillerden, sıcak ülkelerde yetişen, kabuğu ve odunu hekimlikte kullanılan küçük bir ağaç, kavasya (Quassia amara). |
acı badem | * Gülgillerden bir meyve ağacı(Amygdalus amara). * Bu ağacın acımtırak, keskin kokulu meyvesi. |
acı badem kurabiyesi | * İrmik ve şekerle yoğrularak üzerine acı badem konduktan sonra fırında pişirilen bir çeşit kurabiye. |
acı bakla | * Baklagillerden, acı olan taneleri suda tatlılaştırılarak yenilen otsu bir bitki, Yahudi baklası(Lupinus termis). |
acı bal | * Deli bal. |
acı balık | * Sazangillerden, Avrupa’da ve ülkemiz göllerinde yaşayan, 8-10 cm uzunluğunda bir balık, gördek (Rhodeus amarus). |
acıceviz | * Genellikle Kuzey Amerika’da yetişen, güzel görünüşlü bir ceviz türü. |
acıçekmek (veya duymak) | * ağrı, sızıduymak. * üzülmek, üzüntü içinde kalmak. |
acıçiğdem | * Zambakgillerden, 10-30 cm boyunda, şerit yapraklıve açık renk çiçekli, tohumlarıromatizma tedavisinde kullanılan zehirli bir çiğdem türü, güz çiğdemi (Colchicum autumnale). |
acıelma | * Bkz. ebucehil karpuzu. |
acı gelmek | * dokunaklı, kırıcı, üzücü gelmek. |
acı görmüş | * kötü günler yaşamış. |
acıhıyar | * Bkz. ebucehil karpuzu. |
acıkarpuz | * Bkz. ebucehil karpuzu. |
acıkavak | * Dağkavağıveya titrek kavak (Populus tremula). |
acıkavun | * Bkz. eşek hıyarı. |
acıkök | * Loğusa otu köklerinin kurutularak dövülmesiyle elde edilen acı bir toz. |
acıkuvvet | * Sert, etkili, zorlu kuvvet. |
acımarul | * Birleşikgillerden, tadıacı, dişli yapraklı, sürgününden çıkan sütü uyuşturucu ve yatıştırıcı olarak kullanılan iki yıllık bir bitki (Lactuca virosa). |
acımeyan | * Bkz. dikenli meyan. |
acı ot | * Kuzey Anadolu dağlarının ormanlarında yetişen, toprak altında bilek kalınlığında kökü bulunan çok yıllık ve otsu bir bitki (Tamus communis). |
acıpatlıcanıkırağıçalmaz | * kötü durumda olan bir kimseyi yeni kötü durumlar etkilemez. |
acısakız | * Çam sakızı. |
acısöylemek | * olumsuz bir davranışa karşı gerçeği olduğu gibi söylemek. |
acısöz | * Kişinin onuruna dokunan gönlünü inciten söz. |
acısu | * İçindeki minerallerin etkisiyle tadısert olan kuyu veya pınar suyu. |
acıtatlı | * İyi kötü. |
acıvermek | * üzüntüye sebep olmak, incitmek. |
acıyavşan | * Tüylü dalak otu. |
acıyitimi | * Sinir bozukluğu, çok ilâç alma, donma gibi sebeplerle acıduyumunun birazının veya tamamının yok olması, analjezi. |
Kategoriler