alıp vereceği olmamak | * bir kimseyle hiçbir ilgisi olmamak. |
alıp verememek | * anlaşamamak, çekememek, geçinememek. |
alıp vermek | * yürek çarpıntısı geçirmek. |
alıp yürümek | * az zamanda çok ilerlemek, yayılmak, çoğalmak, artmak. |
alır almaz | * hemen, derhal. |
alırlık | * Duygusal uyarımlarıalabilme yeteneği, idrak kabiliyeti. |
alış | * Almak işi veya biçimi. |
alışfiyatı | * Bir mal için alım karşılığıödenen para ve üretim gereçleri fiyatı. |
alışveriş | * Alım satım işi. * İlişki, münasebet. |
alışverişyapmak | * alım satım işini gerçekleştirmek. |
alışverişe çıkmak | * alım satım işi için çarşıya gitmek. |
alışverişi kesmek | * biriyle ilgisi kalmamak. |
alışık | * Herhangi bir duruma alışmışolan. |
alışık olmak | * alışkanlık durumuna gelmek. |
alışıklık | * Alışık olma durumu. |
alışılma | * Alışılmak işi. |
alışılmak | * Bir şeye alışmışduruma gelinmek. |
alışılmamış | * Nadir, bilinmeyen, az rastlanan. |
alışılmış | * Her zamanki, mutat. |
alışkan | * Alışkın. |
alışkanlığında olmak | * iyice alışık bulunmak, huy hâline getirmek. |
alışkanlık | * Bir şeye alışmışolma durumu, itiyat, huy. * Yakınlık, arkadaşlık, ünsiyet. * İç ve dışetkilerle davranışların tekrarlanması, hep aynı biçimde gerçekleşmesi sonucu beliren, şartlanmış davranış. |
alışkanlık edinmek | * bir şeyi sürekli yapar olmak, itiyat edinmek. |
alışkanlıktan kopamamak | * belli bir huydan vazgeçememek, alışıklığı bırakamamak. |
alışkı | * Yapılmaya alışılmışdavranış. |
alışkın | * Bir şeye veya bir şey yapmaya alışmışolan. |
alışkın olmak | * iyice alışmak, hiç yabancılık çekmemek. |
alışkınlık | * Alışkın olma durumu, alışkanlık. |
alışma | * Alışmak işi. |
alışmak | * Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek. * Yadırgamaz duruma gelmek. * Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek. * Sürekli ister olmak. * Bağlanmak, ısınmak. * Etkisini yitirmek. * Evcilleşmek, ehlîleşmek. * Tutuşmak, yanmaya başlamak. |
alışmışkudurmuştan beterdir | * alışılan bir şeyden kolayca vazgeçilmez. |
alıştırma | * Alıştırmak işi. * Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak için yapılan tekrar, temrin, egzersiz. * Vücudun biyolojik yönden gelişimini sağlayan çalışma, idman. |
alıştırmak | * Alışmasına yol açmak. * Uyar duruma getirmek. |
Ali | * Kişi adı olarak aşağıdaki deyimlerde geçer. |
âli | * Yüce, yüksek. |
Ali Cengiz oyunu | * “kurnazca ve haince düzen” anlamında kullanılır. |
Ali kıran başkesen | * çok zorba. |
Ali kıran başkesen | * zorba. |
âlicenap | * Cömert. * Onurlu, şerefli. |
âlicenaplık | * Âlicenap olma durumu. |
alifatik | * Açık zincirli (organik madde). |
alil | * Hastalıklı, sakat. |
alim | * Bilen, bilici. |
âlim | * Bilgin. |
alimallah | * Allah “Allah bilir” anlamına gelen bu söz, söylenen bir sözün doğruluğuna inandırmak için kullanılır. |
âlimane | * Âlime yakışan, âlimin yaptığı gibi. |
âlimlik | * Bilginlik. |
alinazik | * Közlenmişpatlıcan, sarımsaklıyoğurt ve kıyma ile yapılan bir çeşit yemek. |
Ali’nin külâhınıVeli’ye, Veli’nin külâhınıAli’ye giydirmek | * (bir kimse) birinden aldığınıötekine, ötekinden aldığın bir başkasına vererek işini yürütmek. |
Ali’nin külâhınıVeli’ye, Veli’nin külâhınıAli’ye giydirmek | * birinden aldığınıöbürüne, bir başkasından aldığınıda ona vererek işini yürütmek. |
Kategoriler