acıyonca | * Kızıl kantarongillerden, bataklık yerlerde yetişen, kötü kokulu ve çok acı olan yapraklarıhekimlikte kullanılan bir bitki (Menyanthes trifoliata). |
acıca | * Oldukça acı. |
acıkılma | * Acıkılmak işi veya durumu. |
acıkılmak | * Acıkmak işine konu olmak. |
acıklı | * Acındıracak, acıverecek nitelikte olan, dokunaklı, koygun. * Acı görmüş, yaslı, kederli. |
acıklıkomedi | * Eğlendirici olmayıamaçlamayan, dramatik yönü ağır basan, duygusal bir oyun türü, trajikomik. |
acıkma | * Acıkmak işi. |
acıkmak | * Açlık duymak, yemek yeme ihtiyacıduymak. * Uzun süre bir şeyin yokluğunu çeken kimse, o şeyden ne kadar çok elde etse, yine kendisine yetmeyeceğini düşünür. |
acıktırma | * Acıktırmak işi. |
acıktırmak | * Açlık duymasına sebep olmak. * Aç bırakmak, yeterince doyurmamak. |
acılanma | * Acılanmak işi. |
acılanmak | * Tadıacı olmak, acılaşmak. * Acılıdurumda olmak, üzüntüye kapılmak, üzülmek. |
acılaşma | * Acılaşmak işi. |
acılaşmak | * Tadı bozulmak, acı olmak. * Dokunaklıduruma gelmek. * (konuşma) Kırıcı, sert bir durum almak. * Yemlerde genellikle yağasitlerinin oksidasyonu ve hidroliz sonucu uygun olmayan koku ve tat meydana gelmek. |
acılaştırma | * Acılaştırmak işi. |
acılaştırmak | * Acı bir duruma getirmek. |
acılı | * Acıkatılmışolan. * Acısı olan, kederli. |
acılık | * Acı olma durumu. * Dokunaklılık, kederlilik, yaslılık. |
acılılık | * Acılı olma durumu. |
acıma | * Acımak işi. * Başka bir kimsenin veya canlının mutsuzluğuna karşıduyulan üzüntü, merhamet. |
acımak | * Tadıacıduruma gelmek, acılaşmak. * Acılı, ağrılı olmak. * Başkasının acısına ortak olmak veya durumundan üzüntü duymak. * Başkasının uğradığı veya uğrayacağı kötü bir duruma üzülmek, merhamet etmek. * Bir şeyi vermeye kıyamamak veya verdiğine, elden çıkardığına üzülmek. |
acımasız | * Acımaz, katıyürekli, merhametsiz. |
acımasızca | * Acımasız olarak, acımasız bir biçimde, zalimce, zalimane. |
acımasızlık | * Acımaz olma durumu, merhametsizlik, zulüm. |
acımık | * Buğday tarlalarında yetişen, tohumu zehirli, yabanî bir bitki, belemir. |
acımsı | * Acıya yakın tadı olan, tadıaz acı olan, acımtırak. * Dokunaklı. |
acımtırak | * Acımsı. |
acınacak | * Üzüntü duyulacak, merhamet edilecek. |
acından ölmek | * açlıktan ölmek. * çok acıkmak. |
acındırma | * Acındırmak işi. |
acındırmak | * Bir kimsenin acımasına yol açmak, merhamete getirmek. |
acınılacak | * Üzüntü duyulacak, merhamet edilecek durumda bulunan. |
acınılma | * Acınılmak işi. |
acınılmak | * Acınmak işine konu olmak. |
acınma | * Acınmak işi. |
acınmak | * Acımak işine konu olmak. * Başkasının hesabına üzülmek, yazıklanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessüf etmek. |
acırak | * Az acı, acımtırak. |
acırga | * Yaban turpu. |
acısıçıkmak | * olumsuz, kötü sonucu ortaya çıkmak. |
acısı içine (veya yüreğine) çökmek (veya işlemek) | * bir şeyin acısınıpek çok duymak. * olmadan olacağıdüşünerek çok üzülmek. |
acısına dayanamamak | * bir kimse bir yakınının ölümünden büyük üzüntü duymak. |
acısınıalmak | * acılığını gidermek. * sızıyıdindirmek. * kederini azaltmak. |
acısını bağrına basmak | * şikâyet etmeden üzüntüye katlanmak. |
acısını çekmek | * yapılan yanlış bir işin kötü sonucunu görmek. |
acısınıçıkarmak | * (tat için) acılığınıyok etmek. * uğradığı maddî veya manevî zararıkarşılayacak bir işyapmak. * öç almak, intikam almak. |
acısını görmek | * bir yakınının ölümünü görmek. |
acısız | * Tadıacı olmayan. * Ağrı, sızıduyulmayan. * Üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz. |
acıtış | * Acıtmak işi veya biçimi. |
acıtma | * Acıtmak işi. |
acıtmak | * Acılık vermek. * Ağrıve sızıduymasına sebep olmak. |
Kategoriler