anasır | * Unsurlar, ögeler. |
anasız | * Anası olmayan. |
anasızlık | * Anasız olma durumu. |
anason | * Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakıyapımında kullanılan, yurdumuzda ekimi yapılan bitki (Pimpinella anisum). |
anatomi | * İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısınıve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih. * Beden yapısı, gövde yapısı. * Bir şeyin oluşumunda göze çarpan özel yapı. |
anatomici | * Anatomi uzmanı. * Anatomi dersi veren öğretim üyesi. |
anatomik | * Anatomi ile ilgili. * İnsan vücudunun anatomisi ile ilgili. |
anatomist | * Anatomiyle uğraşan bilimci. |
anavaşya | * Göçücü balıkların Akdeniz’den Karadeniz’e çıkması, katavaşya. |
anayasa | * Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasî, teşkilâtıesasiye kanunu. |
anayasacı | * Anayasayısavunan, anayasadan yana olan. * Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse). |
anayasal | * Anayasa ile ilgili. |
anbean | * Dakikadan dakikaya, her an, gittikçe. |
anca | * Ancak. |
anca beraber, kanca beraber | * bir işte iki veya daha çok kimsenin, o işkötü de gitse, birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır. |
ancak | * “Yalnız, sadece” gibi sınırlama anlatır. * “Olsa olsa”, “en çok”, “daha çok”, “güçlükle” gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir. * “Lâkin”, “ama”, “yalnız” gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır. * En erken. |
ançüez | * Genellikle hamsi, bazen de çaça, sardalye veya tirsi balıklarından yapılan tuzlu ve yağlıezme. |
andaç | * Ajanda. * (çoğul durumunda) Anılar, hatırat. * Anı, yadigâr. |
andante | * Yarıyavaş, adagio ile andantino arası. |
andantino | * Andante’den daha canlı, daha hızlı. |
andaval | * Ahmak, aptal, beceriksiz, saşkın, bön. |
andavallı | * Bön ve görgüsüz, beceriksiz (kimse). |
andemi | * Belli bir bölgede sık sık görülen hastalık. |
andemik | * Belli bir bölgede sık sık görülen. |
andezit | * Plâjiyoklâzlı bir yanardağkültesi. |
andık | * Sırtlan. |
andırış | * Andırmak işi veya biçimi, analoji. * İki şey arasında bazınoktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil. |
andırışma | * Andırışmak işi, analoji. * İltibas. |
andırışmak | * (bir şey) Başka bir şeyi andırmak. |
andırma | * Andırmak işi. |
andırmak | * Anmak işini yaptırmak. * Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak. |
andız | * Yapraklarıdikenli olan bir çeşit ardıç. * Servi ağacı. * Kırlarda yetişen yabanî bir otun kökü. |
andız otu | * Birleşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, sarıçiçekli, acıve kokulu bir ot (İnula). |
andoskop | * Bkz. endoskop. |
andoskopi | * Bkz. endoskopi. |
andropoz | * Erkeklerde yaşdönümü. |
anekdot | * Kısa veya özlü anlatımı olan güldürücü hikâye, fıkra. |
anele | * Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka. |
anemi | * Kansızlık. |
anemik | * Kansız. |
anemometre | * Yelölçer. |
anemon | * Dağlâlesi. |
aneroit | * Cıva yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranlı barometre. |
anestezi | * Uyuşturucu bir ilâçla vücudun bütününde veya belirli bir bölgesinde duyuların yok olması, duyum yitimi. |
anestezist | * Anestezi uzmanı. |
anesteziyoloji | * Duyum yitimi bilimi. |
anevrizma | * Bir atardamarın bir noktasında oluşan ur biçimindeki gevşeme şişkinliği. |
angaje | * Sözle veya yazılı olarak bağlanan. |
angaje etmek | * birini söz veya yazı ile bağlamak, taahhüt etmek. |
angaje olmak | * sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak. |
Kategoriler