anıtlaştırılma | * Anıtlaştırılmak durumu. |
anıtlaştırılmak | * Anıtlaştırmak durumuna getirmek. |
anıtlaştırma | * Anıtlaştırmak işi. |
anıtlaştırmak | * Anıt durumuna getirmek, abideleştirmek. |
anıtsal | * Anıt niteliğinde olan, anıta benzeyen, abidevî. * Büyüklüğü, görünüşü ve güzelliğiyle görenleri etkileyen, görkemli. |
anıtsı | * Anıta benzer. |
anız | * Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap. * Ekin biçildikten sonra sürülmemiştarla. |
anız biçmek | * anızıve tarla kenarındaki otları biçmek. |
anız bozmak | * anızıalt üst etmek için toprağıyüzden sürmek. |
anızlık | * Anızısökülmemiştarla. |
anî | * Bir anda oluveren, apansız. * Ansızın, birdenbire. |
anî akın | * Bir anda gerçekleştirilen hücum. |
anî hız | * Bir andaki hız. |
anîde | * Hemencecik, bir anda, birden. |
anîden | * Ansızın, birdenbire. |
anif | * Sert, kaba. |
anilin | * Benzenden türeyen bir amin. |
anilin boyalar | * Taşkömürü eterinden elde edilen, fotoğrafçılıkta, basım işlerinde, boya sanayiinde kullanılan organik boya cevheri. |
animasyon | * Canlandırma. |
animato | * Bir parçanın canlıçalınacağınıanlatır. |
animizm | * Canlıcılık. |
anjin | * Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, yutak iltihabı, hunnak, farenjit. |
anjiyo | * Anjiyografinin kısaltması. |
anjiyo olmak | * anjiyografi çektirmek veya yaptırmak. |
anjiyografi | * Damar içine x ışınlarını geçirmeyen bir madde şırınga edildikten sonra damarların filminin alınması. |
anjiyoloji | * Dolaşım organlarını inceleyen anatomi bölümü. |
Anka | * Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş, Zümrüdüanka. |
Ankara keçisi | * Uzun, kıvırcık ve ipek gibi yumuşak kılları olan ve Ankara yöresinde yetiştirilen evcil keçi türü, tiftik keçisi. |
Ankara kedisi | * Uzun tüylü ve Ankara yöresinde yetişen kedi ırkı. |
ankastre | * Bir oyuğa, yuvaya yerleştirilmiş(tesisat). |
ankesörlü telefon | * Kutulu telefon. |
anket | * Soruşturma, sormaca. |
anket yapmak | * bir konuda soruşturma, araştırma yapmak. |
anketçi | * Soruşturmacı. |
anketçilik | * Soruşturmacılık. |
anketör | * Anket yapan uzman. |
ankiloz | * Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi, eklem kaynaşması. |
anladımsa arap olayım | * hiçbir şey anlamadım. |
anlak | * Zekâ. |
anlaklı | * Zeki. |
anlam | * Bir kelimeden, bir sözden, bir davranışveya olgudan anlaşılanşey; bunların hatırlattığıdüşünce veya nesne, mana, fehva. * Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey. |
anlam aykırılığı | * Karşıt anlamlıkelimelerin, sözlerin bir araya gelmesi. |
anlam bayağılaşması | * Anlam kötüleşmesi. |
anlam bilimi | * Dili anlam açısından inceleyen bilim dalı, semantik. |
anlam bilimsel | * Anlam bilimi ile ilgili, semantik. |
anlam çıkarmak | * bir cümlede veya bir metinden yeni ve değişik bir anlam yakalamak veya bulup çıkarmak. * yersiz ve gereksiz bir yargıya varmak, yanlışdeğerlendirmek; bir söze, söyleyenin aklından geçmeyen bir anlam vermek. |
anlam daralması | * Genişkavramları olan bir kelimenin, bu kavramlar içinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir anlamdan özel bir anlama geçiş. |
anlam değişmesi | * Anlamın daralması, genişlemesi, kaymasıveya bayağılaşması. |
anlam genişlemesi | * Dar bir anlamda kullanılan bazıkelimelerdeki anlamın ilgili kavramlara yayılması. |
anlam iyileşmesi | * Kötü ve olumsuz bir anlamı olan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanması. * Bkz. isimden türeme fiil. |
Kategoriler