artmak | * Eskisinden daha çok çoğalmak. * Gereğince harcandıktan sonra bir miktar geri kalmak. * Değeri yükselmek, fazlalaşmak. |
artrit | * Eklem romatizması. |
artroz | * Genellikle şekil bozucu, iltihapsız, süreğen eklem hastalığı. |
arttırma | * Arttırmak işi. |
arttırmak | * Artırmak işi yapılmak. * Yükseltmek. |
aruz | * Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarından oluşan Divan Edebiyatınazım ölçüsü. |
arya | * Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça. |
Aryanizm | * IV. yüzyılda Arius adlı bir papazın kurduğu ve Hristiyan inanışının tersine olarak İsa’nın tanrılığını inkâr eden mezhep. |
arz | * Sunma. * (büyük bir makama) Anlatma, bildirme. |
arz | * En, genişlik. |
arz | * Yer, yeryüzü. |
arz dairesi | * Bkz. enlem dairesi. |
arz derecesi | * Bkz. enlem. |
arz etmek | * sunmak. * saygı ile bildirmek. |
arz odası | * Mevkii olan insanların, halkla görüştüğü oda. |
arz talep kanunu | * Belirli bir piyasada sunu ve talep dengesini düzenli tutma sistemi. |
arz ve talep | * Üreticinin piyasaya mal çıkarmasıve tüketicinin piyasadan mal çekmesi olayları, sunu ve istem. |
arzanî | * Enine olan. |
arziyat | * Yer bilimi, jeoloji. |
arzu | * İstek, dilek. * Heves. |
arzu duymak | * birine veya bir şeye karşı istek duymak. |
arzu etmek | * yürekten istemek. |
arzuhâl | * Dilekçe, istida. |
arzuhâl gibi (veya kadar) | * bir mektubun çok uzun olduğunu anlatmak için söylenir. |
arzuhâlci | * Para ile dilekçe, mektup vb. yazan kimse. |
arzuhâlcilik | * Arzuhâl yazma işi. |
arzulama | * Arzulamak işi. |
arzulamak | * İstek duymak, özlemek, istemek. |
arzulu | * İstekli, hevesli. |
arzusu kalmak | * isteği yerine gelmemek, hevesini alamamak. |
As | * Arsenik’in kısaltması. |
as | * Kakım. |
as | * İskambil kâğıtlarında birli. * Bir işte başta gelen (kimse veya şey). |
as- | * Ast sıfatının kısaltılmışı; eklendiği kelimenin daha aşağıderecelisini anlatan yeni kelimeler türetmeye yarar. |
as kat | * Herhangi bir ölçü biriminin bölündüğü eşit parçalardan her biri. |
as yön | * Ara yön. |
asa | * Bazıülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak, törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek. * Eskiden ihtiyarların baston yerine kullandıklarıuzun sopa. |
asabî | * Sinirli. * Sinirle ilgili, sinirsel. |
asabîleşme | * Asabîleşmek işi. |
asabîleşmek | * Kızmak, öfkelenmek, sinirlilik belirtileri göstermek, sinirlenmek. |
asabîlik | * Asabî olma durumu. |
asabiye | * Sinir hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu. * Sinir hastalıkları ile ilgili hastahane bölümü. |
asabiyeci | * Sinir hastalıklarıuzmanı. |
asabiyet | * Sinirlilik, asabî yapılı olma. |
asal | * Başlıca, temel niteliğinde olan, esasî. |
asal gazlar | * Atomlarının dışelektron halkalarıtamamıyla veya geçici olarak elektrona doymuşolan gazlar (helyum, neon, argon, kripton, ksenon), soy gazlar. |
asal sayı(lar) | * Bölenlerinin kümesi iki elemanlı olan elemanlardan biri 1, öbürü sayının kendisi olan doğal sayı(lar). |
asalak | * Bir canlının içinde veya üzerinde sürekli veya geçici olarak, onun zararına yaşayan başka canlı, tufeyli, parazit. * Başkalarının sırtından geçinen (kimse), ekti. |
asalak bilimi | * Asalakların yapısını, yaşayışını, konakçıyla ilişkisini ve yaptığıhastalıklarla bu hastalıklara karşı girişilecek savaşıkonu alan bilim dalı, parazitoloji. |
asalaklaşma | * Asalaklaşmak durumu. |
Kategoriler