Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 97

At * Astatin’in kısaltması.
at * Atgillerden, binme, yük çekme veya taşıma gibi hizmetlerde kullanılan memeli hayvan.
* Satrançta, her yönde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biçiminde hareket eden taş.
-at * İsimden isim türeten ek (Arapça çokluk eki): gidiş-at, gelir-at vb.
at anası * Bkz. atlar anası.
at başı(beraber) gitmek * eşit durumda olmak.
at binenin (veya iş bilenin), kılıç kuşananın * her şey, onu gereği gibi kullanmasını bilene yakışır.
at binicisine göre kişner * insanların, başlarında bulunan kişinin etkisi altında kalarak, onun tutumuna göre davrandıklarınıanlatır.
at cambazı * At alıp satan kimse.
* Sirklerde veya eğlence yerlerinde, at üstünde hünerlerini gösteren kimse.
at çalındıktan sonra ahırın kapısınıkapamak * işişten geçtikten sonra önlem almaya kalkışmak.
at çevirmek * geri döndürmek.
at donu * Atın tüyünün rengi.
at gibi * vücudu iri yarı olan (kadın).
at gözlüğü * Atların koşum takımında, göz hizasında bulunan korumalık.
* Çevresinde olup bitenleri iyi algılayamama, değerlendirememe, sabit fikirlilik.
at hırsızı gibi * kılık kıyafeti ve tutumu güven vermeyen (adam).
at izi it izine karışmak * iyiyi kötüden ayıramayacak kadar bir karışıklık ortaya çıkmak.
at kestanesi * At kestanesigillerden, 15 ile 30 m yükseklikte, genişyapraklı, çiçekleri kokulu bir ağaç (Aesculus
hippocastanum).
* Bu ağacın kestaneye benzeyen yemişi.
at kestanesigiller * İki çeneklilerden, örneği at kestanesi olan bir bitki familyası.
at koşturacak kadar * pek geniş.
at koşturmak * çok geniş, alabildiğine rahat hareket edilebilecek yer ve ortam yaratmak, veya bulmak.
at meydanı * at koşularının yapıldığımeydan.
at meydanı * At veya at arabalarıkoşularının yapıldığıyer.
at nalıkadar * (nişan, madalya, elmas, plâka gibi göğse takılan şeyler için) pek büyük.
at olur, meydan olmaz (bulunmaz), meydan olur (bulunur), at olmaz (bulunmaz) * gerekli şartlar her zaman bir arada bulunmaz.
at oynatmak * atla hüner göstermek.
* yarışmak.
* bildiği ve istediği gibi davranmak.
at pazarında eşek osurtmuyoruz! * söyleneni dinlemeyene söylenen bir uyarma sözü.
at sineği * Çift kanatlılardan, uzunluğu 8 mm kadar olan, kanatları büyük ve küt, at, sığır ve domuzların bacak ve
kuyruk aralarında yaşayan, eklem bacaklı bir sinek türü (Hippobosca equina).
at var, meydan yok * yapacak güç var, ama kullanma imkânıyok.
ata * Baba.
* Dedelerden ve büyük babalardan her biri.
ata et, ite ot vermek * bir işi ters yapmak.
atabek * Bkz. atabey.
atabey * Eski Türk devletlerinde, özellikle Selçuklularda şehzadelerin eğitimi veya bağımsız olarak bir eyaletin
yönetimi ile görevli vezir.
atacılık * Uzaklarda bulunan ve birçok kuşaktan beri görünmeyen birtakım özelliklerin yeni bir kuşakta birden
ortaya çıkması, ataya çekme, atavizm.
atadan babadan görmek * gelenek hâlinde eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak.
ataerki * Soyda temel olarak babayıalan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden topluluk düzeni, pederşahîlik.
ataerkil * Ataerki temeline dayanan, pederşahî, patriarkal.
atak * Düşüncesizce her işe atılan, cür’etkâr.
* Geveze, yalancı.
atak * Atılım, akın.
* Saldırı, saldırış, hücum, hamle.
atak yapmak * akın yapmak, atılım yapmak.
ataklık * Atak olanın durumu veya atakça iş, davranış, cür’et.
atalet * Tembellik.
* İşsizlik, işsiz kalma, işlemezlik.
atalık * Ataya yakışır davranış, babalık.
atama * Atamak işi, tayin.
atamak * Birini bir göreve getirmek, tayin etmek.
ataman * Eskiden Rus Kazakların baş buğuna verilen unvan.
atanma * Bir göreve getirilme, tayin edilme.
atanma yapmak * tayin etmek.
atanmak * Bir göreve getirilmek, tayin edilmek.
ataraksiya * Hiçbir heyecan veya zihin etkisiyle uyarılmayan ruh dinginliği, acıya olduğu kadar kıvanca karşıda ilgisizlik.
atardamar * Kalbin sağkarıncığından akciğerlere, sol karıncığından vücudun diğer bölümlerine kan taşıyan damar,
şiryan.
atari * Bilgisayarlarda basit programlarla düzenlenmiş bir oyun türü.

Bir yanıt yazın