buruşma | * Buruşmak işi. |
buruşmak | * Düzgünlüğü bozulmak, üzerinde kırışık ve katlamalar olmak. * (ağızda) Kekrelik duymak. * Tiksinmek, hoşlanmamak. |
buruşturma | * Buruşturmak işi. |
buruşturmak | * Buruşuk duruma getirmek. |
buruşuk | * Gerginliği, düzgünlüğü kalmamış buruşmuşolan. |
buruşukça | * Biraz buruşuk olan, pek düzgün olmayan. |
buruşukluk | * Buruşuk olma durumu. * Ciltte oluşmuşkırışık. |
buruşuksuz | * Buruşuğu olmayan. |
busbulanık | * Çok bulanık. |
buse | * Öpücük, öpme, öpüş. |
buselik | * Klâsik Türk müziğinde on üç basit makamdan biri. |
buselikaşiran | * Klâsik Türk müziğinde birleşik bir makam. |
busines klas | * İşlik orun. |
but | * Vücudun kalça ile diz arasındaki bölümü. * Hayvanların, bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü. |
butafor | * Oyun için gerekli sahne eşyası. |
butaforcu | * Oyun için gerekli sahne eşyasınıyapan uzman. |
butik | * Giyim ve süs eşyasısatılan dükkân. |
butikçi | * Butik işleten kimse. |
butikçilik | * Butik işletme işi. |
butlan | * Batıl olma durumu. * Geçersizlik, hükümsüzlük. * Yanlışlık, haksızlık. |
buton | * Çalıştırmaya yarayan düğme. |
buut | * Boyut. * Uzunluk. |
buydurmak | * Dondurmak, çok üşütmek. |
buyma | * Buymak işi. |
buymak | * Soğuktan donarak ölmek. * Çok üşümek. |
buyot | * Yatakta ısınmak için kullanılan sıcak su torbası. |
buyruğu altına girmek | * bir kimse başka bir kimsenin isteklerini ister istemez yerine getirmek zorunda olmak. |
buyruk | * Belirli bir davranışta bulunmaya zorlayıcısöz, emir, ferman. * Egemenlik. |
buyruk kulu | * Emir kulu. |
buyrukçu | * Buyuran, emreden (kimse). |
buyrulma | * Buyrulmak işi. |
buyrulmak | * Buyurmak işi yapılmak. |
buyrultu | * Sadrazam, vezir, beylerbeyi gibi yüksek devlet görevlilerince yazılan buyruk. * İrade. |
buyur | * Buyurun anlamında bir hitap sözü. |
buyur etmek | * “buyurun” diyerek konuğu saygı ile içeri almak veya sofraya çağırmak. |
buyur? | * anlamadım, sözünüzü tekrarlar mısınız?. * söyleyiniz, emrediniz. |
buyurgan | * Sık sık buyruk veren, buyruk verir gibi konuşan. |
buyurganlık | * Buyurgan olma durumu. |
buyurma | * Buyurmak işi. |
buyurmak | * Bir şeyin yapılmasınıveya yapılmamasınıkesin olarak söylemek, emretmek. * Söylemek, demek, düşüncesini bildirmek. * Gelmek, gitmek, geçmek, girmek. * Almak. * ‘Etmek, eylemek’ anlamında yardımcıfiil olarak kullanılır. |
buyuru | * Buyruk, emir. |
buyurucu | * Buyruk, emir veren. |
buyurun cenaze namazına! | * hiç beklenmedik kötü bir durum karşısında, şaka yollu üzüntü anlatır. |
buz | * Donarak katıduruma gelmişsu. * Çok soğuk bir etki uyandıran şey veya kimseleri anlatmak için kullanılır. |
buz alanı | * Buzla. |
buz bağlamak | * (sıvılar için) yüzeyi donmak. |
buz dağı | * Kutup bölgelerinde buzullardan koparak akıntılarla yer değiştiren büyük buz parçası, aysberg. |
buz duvarı | * Samimî olmamaktan ortaya çıkan, arzu edilmeyen, arada soğukluk yaratan durum. |
buz gibi | * çok soğuk. * (kötü nitelikler için) kesin bir gerçeği belirtir. * (et için) temiz ve yağlı. |
buz kalı bı | * Suyun belli biçimlerde donmasınısağlayan özel kap. |
Kategoriler