büfeci | * Büfe işleten kimse. |
büfecilik | * Büfe işletme işi. |
Bügdüz | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
büğe | * Büve. |
büğelek | * Büve. |
büğeme | * Büğemek işi. |
büğemek | * Suyu önüne bent yaparak toplamak. |
büğet | * Su birikintisi, gölcük. |
büğlü | * Küçük büğlü, soprano büğlü, alto büğlü, bariton büğlü olarak dört türü bulunan, bakırdan, perdeli veya pistonlu müzik araçlarının adı. |
büğrü | * Bkz. eğri büğrü. |
bühtan | * Kara çalma, iftira. |
bühtan etmek | * kara çalmak, iftira etmek. |
bük | * Ovada veya dere kıyısında çalıve diken topluluğu. * Böğürtlen. * Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar. * Dönemeç. |
büken | * Oynak kemikleri arasındaki açılarıdaraltan kasların genel adı, açan karşıtı. |
büklük | * Akarsu kıyılarındaki verimli tarlalar, bük. |
büklüm | * Bükülmüş, kıvrılmışşeylerin oluşturduğu kat. * Dönemeç, viraj. |
büklüm büklüm | * Çok büklümlü, kıvrım kıvrım. |
bükme | * Bükmek işi. * Bükülmüşkaytan veya iplik. * Vücudun bir bölümünü yanındaki bölüm üzerine kıvırma. |
bükmek | * Sertçe çevirmek, kıvırmak. * Birkaç tel ipliği burarak sarmak. * Eğmek. * Katlamak. * Döndürmek. |
büktürme | * Büktürmek işi. |
büktürmek | * Bükmek işini yaptırmak, kıvırtmak. |
bükücü | * Ağaç veya kontraplâklarıkalıpla veya elle bükerek şekil veren kimse. |
bükücülük | * Bükücünün işi veya mesleği. |
bükük | * Bükülmüş, eğilmişolan. |
bükülgen | * Kolay eğilip bükülen. * Bükünlü. |
bükülgenlik | * Bükülgen olma durumu. |
bükülme | * Bükülmek işi. |
bükülmek | * Bükmek işine konu olmak, katlanmak. * (iplik için) Eğrilmek. * Eğilmek. * Yönelmek. |
bükülü | * Bükülmüşolan. |
bükülüş | * Bükülmek işi veya biçimi. |
büküm | * Bükmek işi. * Bir şeyin bükülmüşyeri, kat, kıvrım. * (iplik, yün vb. için) Bir defada eğrilmişip miktarı. |
bükümlü | * Bükülmüşolan, bükümü olan. |
bükümsüz | * Bükülmemişolan, bükümü olmayan. |
bükün | * Gramer görevleri ve yapı bakımından, kelime köklerinin başında, içinde veya sonunda türlü değişikliklerin olması, insiraf. |
bükünlü | * Türetmede ve çekimde kelime kökleri değişikliğe uğrayan (dil), insirafî. |
bükünlü dil | * Gramer görevleri ve yapı bakımından kelime köklerini değiştiren dil: Arapça fail, fiil; şair, şiir gibi. |
bükünme | * Bükünmek işi. |
bükünmek | * Kıvrılmak, bükülmek. * Ağrıdan, sancıdan kıvranmak. |
büküntü | * Bükme sonucu oluşan biçim veya iz. * Bağırsakta olan ağrı. * Dönemeç, viraj. |
büküş | * Bükmek işi veya biçimi. |
bülbül | * Karatavukgillerden, sesinin güzelliği ile tanınmışolan ötücü kuş(Luscinia megarhynchos). * Sesi çok güzel olan kimse. |
bülbül çanağı | * Çok ufak (kâse). |
bülbül gibi bilmek | * çok iyi öğrenmişolmak. |
bülbül gibi konuşmak (veya okumak) | * kolaylıkla konuşmak, okumak. |
bülbül gibi konuşturmak (veya söyletmek) | * itiraf ettirmek. |
bülbül gibi söylemek | * hiçbir şey saklamadan bildiklerini söylemek, itiraf etmek. |
bülbül gibi şakımak | * güzel sesle, neşeyle konuşmak. |
bülbül kesilmek | * bir etki veya baskıaltında çokça konuşmak. |
bülbülkonağı | * Bir tür hamur tatlısı. |
bülbülleşme | * Bülbülleşmek işi. |
Kategoriler