babasına rahmet okumak | * hakkında iyilik düşünmemek. |
babasının (veya babalarının) çiftliği | * bir malıveya kuruluşu yalnızca kendi çıkarlarına araç yapmak. |
babasının hayrına | * hiçbir çıkar gözetmeksizin. |
babasının oğlu | * her yönüyle babasına benzeyen erkek çocuk. |
babasız | * Babasıölmüşçocuk, yetim. |
babayani | * Gösterişi ve özentisi olmayan. |
babayanilik | * Babayani olma durumu. |
babayiğit | * Güçlü kuvvetli. * Mert, korkusuz adam, kabadayı. * Bir girişimde kendine güvenebilecek durumda olan. |
babayiğitlik | * Babayiğit olma durumu, babayiğitçe davranış, kabadayılık. |
Babıâli | * Osmanlı imparatorluğu döneminde İstanbul’da sadaret (Baş bakanlık), dahiliye ve hariciye nezaretleri (İç işleri ve Dışişleri bakanlıkları) ile ŞûrayıDevlet (Danıştay) dairelerinin bulunduğu yapı. * İstanbul’da bu çevredeki basın. * Osmanlıhükûmeti. |
babında | * Konusunda. |
babından | * Bkz. babında. |
Babî | * “Bâb’a ait” Babîlik yanlısı. |
Babîlik | * XIX. yüzyılda, İran’da Ali Muhammed Bab’ın kurduğu dinî öğreti. |
baca | * Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan maden veya kâgir yol. * Su yolu, lâğım, maden ocağı gibi yer altıyapılarının hava deliği. |
baca başı | * Ocağın üstündeki taşraf. |
baca kulağı | * Ocağın iki yanında taştan yapılmışufak raf. |
baca tomruğu | * Bacanın damdan yukarı bölümü. |
bacak | * Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü. * Hayvanlarda yürümeye veya atlamaya yarayan organ. * Bazışeylerin yerden yüksekçe durmasınısağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak. * Oyun kâğıtlarında, oğlan, vale. |
bacak bacak üstüne atmak | * otururken bir bacağınıötekinin üstüne koyarak oturmak. |
bacak kadar | * ufacık. |
bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var | * daha küçük, ama değişik, herkesten farklıalışkanlıklar, huylar edinmiş. |
bacak kalemi | * Kaval kemiği. |
bacakkıran | * Nemli bölgelerde yetişen yeşilimsi sarıçiçekli bir bitki (Narthecium). |
bacaklarıkopmak | * çok yorulmak. |
bacaklarıtutmamak | * ayaklarının üzerine basıp yürüyemeyecek duruma gelmek. |
bacaklı | * Bacağı olan. * Bacaklarıuzun olan, uzun boylu. * Felemenk altınına verilen ad. |
bacaklıyazı | * İri ve okunaklıyazı. |
bacaklık | * Özellikle hokey oyuncularının giydikleri deriden yapılmışkoruyucu. |
bacaksız | * Bacağı olmayan. * Bacaklarıkısa olan, kısa boylu, bodur. * Yaşından büyük işlere kalkışan çocuklar için söylenir. |
bacanak | * Karılarıkardeşolan erkeklerden her biri. * Dost, arkadaş. |
bacanaklık | * Bacanak olma durumu. |
bacasıtütmek | * (aile için) yaşamasısürüp gitmek. |
bacasıtütmez olmak | * (aile için) dağılmak veya işi bozulmak. |
bacı | * Büyük kız kardeş, abla. * Kız kardeş. * Bir evde uzun zaman çalışmışyaşlıkadınlara (daha çok yaşlızenci kadınlara) verilen unvan. * Tarikat şeyhlerinin karısı. |
baç | * Osmanlıİmparatorluğunda gümrük vergisi. * Zorla alınan para, haraç. |
-baç | * Fiilden isim türeten -maç/-meç ekinin türü. |
baççı | * Baç alan kimse. |
baççılık | * Baç alma işi veya görevi. |
bad | * Yel, rüzgâr. |
badana | * Duvarları boyamak için kullanılan sulandırılmışkireç veya boya. |
badana etmek (veya vurmak) | * badanalamak, badana yapmak. |
badanacı | * Geçimini badana yapmakla kazanan kimse. |
badanacılık | * Badanacının yaptığı iş. |
badanalama | * Badanalamak işi. |
badanalamak | * Duvarları boyamak için sulandırılmışkireç veya plâstik boya sürmek. |
badanalanma | * Badanalanmak işi. |
badanalanmak | * Badana yapılmak. |
badanalatma | * Badanalatmak işi. |
badanalatmak | * Badanalamak işini yaptırmak. |
Kategoriler