Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 22

basırganmak * Üzerine ağırlık basmak, kâbus çökmek.
basış * Basmak işi.
basil * Bakterilerin çomak biçiminde ince uzun olan türü.
basiret * Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış, dikkat, sağgörü.
basireti bağlanmak * iyi düşünemez, gerçeği göremez bir duruma düşmek.
basiretli * Gerçeği görebilen, uzağı görebilen, basireti olan, sağgörülü.
basiretsiz * Gerçekleri görebilmekten uzak, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağgörüsüz.
basiretsizlik * Gerçekleri, ileriyi ve uzağı görememe, sağgörüden yoksun olma.
basit * Yapılmasıveya anlaşılmasıkolay olan, karışık olmayan, bayağı.
* Süssüz, gösterişsiz.
* Bilgi ve görgüsü sınırlı olan, bayağı, görgüsüz.
* Her zaman rastlanan, özelliği olmayan, olağan.
* Kolay.
basit cisim * Maddesi tek elementten oluşmuş cisim.
basit cümle * Tek yargı bildiren cümle.
basit faiz * Faizleri üzerine eklenmemişana paraya belli bir dönem sonunda verilen faiz.
basit kelime * Anlamlı olarak daha küçük parçaya bölünemeyen, kök durumundaki kelime, yalın kelime.
basit kesir * Payıpaydasından küçük olan kesir.
basit renk * Biçmeden geçen beyaz ışığın ayrıldığırenklerden her biri.
basitçe * Basit olarak, kolay tarafından.
basite indirgemek * basitleştirmek, sade bir biçime döndürmek,basite irca etmek.
basitleşme * Basitleşmek işi.
basitleşmek * Basit duruma gelmek.
basitleştirme * Basitleştirmek işi.
basitleştirmek * Gereksiz ayrıntılardan arıtarak sade duruma getirmek.
basitlik * Basit olma durumu.
Baskça * İspanya’nın Bask bölgesinde kullanılan dil.
basket * Basketbolda kazanılan sayı.
basket yapmak * basketbolda sayıkazanmak.
basketbol * Beşer kişilik iki takım arasında topu 3 m yükseklikteki karşılıklıduran ağgeçirilmişiki sepetten birine
sokup sayıkazanmak esasına dayanan bir oyun.
basketbolcu * Basketbol oyuncusu.
basketbolculuk * Basketbol oynama veya oynatmak işi.
basketçi * Basketbol oyuncusu, basketbolcu.
baskı * Bir eserin basılış biçimi veya durumu.
* Basısayısı.
* Bir eserin basılarak tekrarlanan her bir kezi.
* Giysinin içine kıvrılıp dikilen kenarı.
* Hak ve özgürlükleri kısıtlayarak zor altında bulundurma durumu, tazyik.
* Bir maddeyi sıkıp ezen alet, pres.
* Belirli ruhî etkinlik ve süreçleri, kişinin isteği dışında bilinçaltına itmesi veya bu itilenlerin bilince çıkmasını
önleme durumu.
* Karşıtakım oyuncusunun hareketini ve sonuç almasınıengellemek amacıyla uygulanan yakın savunma
durumu.
baskıaltında tutmak * özgürlüğünü engellemek, kısıtlamak.
baskı grubu * Bir işin yapılmasında, gerçekleştirilmesinde veya tamamlanmasında baskı oluşturan güç.
baskıkalı bı * Kitap kaplarına süslemeler basmak için kullanılan kalıp.
baskıresim * Gravür tekniği ile yapılan resim, kazıma resim.
baskıyapmak * bir kimseyi bir işi yapmaya zorlamak, zor kullanmak.
baskıcı * İşlenecek kumaşlar üzerine kalıplara resim basan kimse.
* Matbaacılıkta baskı işlerini yapan kimse.
* Kısıtlayıcı.
baskıcılık * Baskıcının işi.
baskıda kalmak * yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmısertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne çıkmak.
baskılı * Baskısı olan.
baskılık * Bir masadaki kâğıtların uçmaması için üzerlerine konulan özel biçimdeki ağırlık.
baskın * Suç işlediği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girme.
* Kısa süreli, beklenmedik saldırı.
* (sertlik, zorluk bakımından) Üstün.
baskın basanındır * düşmanı gafil avlayıp saldıran taraf savaşıkazanır.
baskın çıkmak (veya gelmek) * (karşılaştırma konusu olan kimseyi) geçmek, üstünlüğünü göstermek.
baskın vermek * anî ve habersiz girmek, saldırıda bulunmak.
baskın yapmak * suç işlendiği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girmek.
* düşmana ansızın saldırmak.
* ansızın konuk gelmek.
baskına uğramak * düşmanın beklenmedik bir saldırısıyla karşılaşmak.
* bir yerde suç üstü yakalanmak.
* beklenmedik bir zamanda konuklar gelmek.
baskıncı * Baskın yapan kimse.
baskısız * Hak ve özgürlükleri kısıtlanmamış.
* Disiplinsiz.
* Terbiyesiz, ahlâksız.
baskısız büyümek * serbest bir eğitimle yetişmek.
basklârnet * Kalın sesli klârnet.

Bir yanıt yazın