Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 23

baskül * Çoğunlukla bir kütleyi çok daha küçük bir kütle yardımıyla tartmaya yarayan alet.
* İki kolu sıra ile kalkıp inebilen, ortasından veya uçlarından birine az çok yakın değişmez bir noktaya
dayanan kaldıraç.
basma * Basmak işi.
* Üzerinde bası ile yapılmışrenkli biçimler bulunan pamuklu kumaş.
* Bu kumaştan yapılmışolan.
* Gazete, dergi, kitap gibi bası ile hazırlanmışyazılışeyler, matbua.
* Basılmış, matbu.
* İskambil kâğıdı ile oynanan bir oyun.
* Gübre, tezek.
basma kalı bı * Kitap, kumaşgibi şeylerin baskısı için hazırlanan kalıp.
basmacı * Basma yapan veya satan kimse.
* Pamuklu, tülbent vb. üzerine kalıpla desen basan kimse.
* Bohça ile köylerde eşya satan kadın, bohçacı.
basmacılık * Basma alım satımı.
* Pamuklu, tülbent vb. üzerine kalıpla desen basma işi.
* Matbaacılık.
basmahane * Basma yapılan işyeri.
basmak * Vücudun ağırlığınıverecek biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak.
* (küçük çocuklar için) Ayakta durabilmek.
* Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek.
* Sıkıştırarak yerleştirmek.
* Bası işi yapmak, tabetmek.
* Örtmek, bürümek, kaplamak.
* Bir şey üzerinde kalıp, mühür gibi bir araçla iz yapmak.
* Baskın yapmak.
* Bazı isimlerle birlikte sertlik, aşırılık anlamlarında yardımcıfiil olarak kullanılır.
* Bir kimse bir yaşa girmek.
* Çevreyi kaplamak, çökmek.
* Basınç yaparak sıvıve gazları itmek.
* Kümes hayvanlarıkuluçkaya yatmak.
* Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak.
basmakalıp * Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe.
basmakalıplaşmak * Basmakalıp durumuna gelmek.
basmalı * Basma özelliği olan.
basmalık * Üzerine basılacak şey.
basso * En kalın erkek sesi.
* En kalın sesli orkestra çalgısı.
bastana salatası * Domates, taze soğan, yeşilbiber, maydanoz, nane ve limon suyu kullanılarak yapılan bir salata türü.
bastarda * Bkz. baştarda.
bastı * Kıyma ile pişirilmişsebze.
* Bastırma.
bastı bacak * Bacaklarıkısa veya çarpık (kimse).
* (çocuk için) Yaramaz.
bastığıyerde ot bitmez * gittiği yere uğursuzluk götürür, gittiği yerin bereketini kurutur.
bastığıyeri bilmemek * çok sevinmek.
* şaşkınlıktan nerede olduğunu seçememek, durumunu kontrol edememek.
bastık * Pestil.
bastırak * Yol yapımında çakıl, kum, curuf gibi maddeleri ezmeye ve sıkıştırmaya yarayan alet.
bastırık * Kapıyıarkadan bastırmak için kullanılan ağaç dayak.
* Ağırlık, baskı, yük.
bastırılma * Bastırılmak işi.
bastırılmak * Bastırmak işine konu olmak.
bastırım * Ruh dünyasında oluşan tepkimelerin bilinç dışına yansıması.
bastırma * Bastırmak işi.
* Bastı.
bastırmak * Basmak işini yaptırmak.
* Zararlı bir olayıönlemek.
* Üstünlüğünü göstermek.
* Bir kumaşın kenarınıkıvırıp dikmek.
* Gidermek.
* (cevap için) Hemen yetiştirmek.
* Ansızın birinin yanına gitmek.
* Birdenbire ve pek çok etkisini göstermek.
* Kümes hayvanlarınıkuluçkaya yatırmak.
* Baskıyapmak, üzerine iyice düşmek.
bastika * Bir yelken serenine veya herhangi bir ağaca açılan delik.
baston * Yürürken dayanmaya yarayan ağaç veya metalden yapılan araç.
* Geminin baştarafındaki yatık direğin (cıvadranın) dışarıya doğru uzanan parçası.
baston francala * İnce, uzun ekmek.
baston gibi (veya baston yutmuşgibi) * dimdik duran veya yürüyen (kimse).
bastoncu * Baston yapan veya satan kimse.
bastonculuk * Baston yapma veya satma işi.
bastonlu * Bastonu olan.
bastonsuz * Bastonu olmayan.
basur * Kalın bağırsağın alt bölümünde ve anüste toplardamarların genişlemesiyle oluşan varis, hemoroit.
basur memesi * Anüste genişleyip meme gibi uzamışdamar yığını.
basur otu * Düğün çiçeğigillerden, nemli ormanlarda biten, köklerinde basur memelerine iyi gelen bir madde bulunan,
sarıçiçek açan küçük bir bitki (Ranunculus ficaria).
basurlu * Basuru olan, hemoroitli.
basübadelmevt * Ölümden sonra dirilme.
basya * Sapotgillerden, tohumlarından sabunculukta kullanılan bir yağelde edilen, Asya’da yetişen bir ağaç (Basia).
baş * İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organlarıkapsayan, vücudun üst veya önünde
bulunan bölüm, kafa, ser.
* Bir topluluğu yöneten kimse.
* Başlangıç.
* Temel, esas.
* Arazide en yüksek nokta.
* Bir şeyin genellikle toparlakça ucu.
* Bir şeyin uçlarından biri.
* Kasaplık hayvanlarda ve bazıyiyeceklerde tane.
* Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye.
* Bir şeyin yakınıveya çevresi.
* “Baş” kelimesi birçok deyimde “öz varlık, kendisi” anlamınıtaşıyan bir zamir niteliğindedir.
* Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün anlamında birleşik kelimeler yapar.
* Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beşderecenin en yükseği.
* “… başına” adlardan sonra ve nicelik anlatan kelimeden önce gelerek üleştirme anlamı verir.
* Deniz teknelerinde ön taraf.
* En uç, yüksek nokta veya en ön.
baş * Çı ban.
başağırlık * Ağır sıklet.
başağrısı * Başın ağrıması, başta oluşan rahatsızlık.
* Sürekli sıkıntıyaratan durum veya kimse.
başağrısı olmak * sıkıntıvermek, uğraştırmak.
başağrıtmak * tedirgin etmek, bıkkınlık vermek, can sıkmak.
başalamamak * çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak.
başalmak * fırsat bulmak.
başaşağı * Başıaşağı gelmek üzere.
başaşağıdüşmek * kişiliğinden kaybederek toplum içindeki durumu sarsılmak.

Bir yanıt yazın