başını boş bırakmak | * yalnız veya serbest bırakmak. |
başınıçatmak | * başağrısınıönlemek için alnın üstünden arkaya doğru eşarp ve benzeri şeyleri çepeçevre bağlamak. |
başınıçıkarmak | * (bitki için) filizlenmeye başlamak. |
başınıderde sokmak | * sıkıntılı bir duruma girmek veya getirilmek. |
başınıdik tutmak | * onurunu korumak. |
başınıdinlemek | * sessiz, sakin kalmak. |
başınıdöndürmek | * mutluluktan yarısarhoşduruma getirmek. * kendine hayran bırakmak. |
başınıduman almak | * sis kaplamak, sis bürümek. |
başınıezmek | * bir daha kötülük edemeyecek duruma getirmek. |
başını gözünü yarmak | * bir işi kötü yapmak, bir işi istenildiği gibi yapmamak. |
başını istemek | * öldürülmesini istemek. |
başınıkaldırmamak (veya kaldıramamak) | * bir işi aralıksız sürdürmek. * iyileşememek, yataktan çıkamamak. |
başınıkaşımaya vakti olmamak (veya başınıkaşıyacak vakti olmamak) | * arada en ufak başka bir işyapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak. |
başınıkoltuğunun altına almak | * ölümü göze alarak bir işe girişmek. |
başınıkurtarmak | * canınıkorumak. * geçimini sağlayacak bir duruma gelmek. |
başınınâra yakmak | * birini ağır bir zarara uğratmak. |
başını ortaya koymak | * bir işe girişirken ölümü göze almak. |
başınısokmak | * barınacak bir yer bulmak. |
başınıtaştan taşa vurmak | * çaresiz kalarak çok pişman olmak. |
başınıtoplamak | * (kadın) saçınıtoplayıp başına bir çeki düzen vermek. |
başınıuçurmak | * Bkz. kellesini uçurmak. |
başınıvermek | * kendini feda etmek. |
başınıyakmak | * güç bir duruma sokmak. |
başınıyemek | * yok olmasına sebep olmak. |
başının altında | * yastığının altında. |
başının altından çıkmak | * birinin hilesiyle yapılmak. |
başının çaresine bakmak | * kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak. |
başının derdine düşmek | * başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılıdurumda bulunmak. |
başının dikine gitmek | * kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanarak kimsenin öğüdünü, uyarısınıdinlememek. |
başının etini yemek | * karşısındakini bezdirinceye, bıktırıncaya kadar sürekli konuşmak veya söylemek. |
başının gözünün sadakası | * başa gelecek bir belâyısavmak veya önlemek için yapılan bağış, özveri. |
başimam | * Birden çok imam bulunan camilerde yönetici durumundaki imam. |
başka | * Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge. * Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan. * Konu edilen, bilinenden ayrınesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde kullanılır. * “Ayrıca üstelik bir yana” anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır. |
başka biri | * diğer bir kimse. |
başka işi yok mu? | * Bu işe ne diye karışıyor? Bu işonu ilgilendirmez. |
başka olmak | * farklı olmak, değişik görünmek. |
başkaca | * Ayrıca. |
başkafiye | * Dize başlarında aynıkelime olmamak kaydıyla aynısesleri veren kelimelerden oluşan kafiye. |
başkahraman | * Bir eserde başrolü oynayan kişi, başkişi. |
başkalaşım | * Bir kütlenin fizikçe ve kimyaca değişmesi, istihale, metamorfizm. |
başkalaşma | * Başkalaşmak işi. * Embriyon evresinden ergin olana değin bir hayvanın geçirdiği biçim ve yapıdeğişimleri, istihale, metamorfoz. |
başkalaşmak | * Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak. * Biçim değiştirmek, istihale etmek. * Kötüleşmek, bozulmak. |
başkalaştırma | * Başkalaştırmak işi. |
başkalaştırmak | * Başka bir duruma getirmek. |
başkaldırı | * Ayaklanma, isyan. |
başkalık | * Alışılana benzememe, değişik olma durumu, değişiklik. |
başkan | * Bir topluluğun, bir toplantının veya bir derneğin başında bulunan kimse, reis. * Bazıülkelerde devletin ve hükûmetin başı. |
başkan vekili | * Başkanın işini görmesi için yerine bıraktığıveya yetki verdiği kimse. |
başkan yardımcısı | * Başkana yardım eden sorumlu ve yetkili kimse. |
başkanlık | * Başkan olma durumu. * Başkanın görevi veya makamı, reislik, riyaset. |
Kategoriler