bedduasınıalmak | * biri tarafından kendisine ilenilmek. |
bedel | * Değer, fiyat, kıymet. * Bir şeyin yerini tutabilen karşılık. * Eşit, denk. * Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para. * Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse. * Uşak, hizmetçi, çoban. |
bedel tutmak | * kendi yerine askerlik yapması için birini para ile tutmak. |
bedel vermek | * askerlik yapmamak veya kısa süre yapmak için devlete para ödemek. |
bedelci | * Bedel verdiği için kısa süre hizmet gören asker. |
bedelli | * Bedeli olan, bedel ödenilen. * Bedelci. |
bedelli askerlik | * Askerlik çağına gelmişgençlerin belirlenen miktardaki parayıödeyerek yaptıklarıkısa süreli vatanî görev. |
bedelsiz | * Bedeli olmayan, bedel ödenilmeyen. * Çok değerli, bedeli belirlenemeyen. |
bedelsiz ithalât | * Yurt dışındaki işçilerin veya geçici görevle yurt dışına giden kamu görevlilerinin dönüşlerinde kendi mesleklerinin icrasıveya kişisel kullanım için getirdikleri mallar için yapılan düzenleme. |
beden | * Canlıvarlıkların maddî bölümü, vücut. * Vücudun, baş, kol ve bacak dışında kalan bölümü, gövde. * Kale duvarı. |
beden cezası | * İnsan vücudu üzerine uygulanan ceza. |
beden eğitimi | * Vücudu güçlendirmek ve sağlığıkorumak amacıyla araçlıveya araçsız hareketler yapma. |
beden terbiyesi | * Spor işlerinden sorumlu makam. * Bkz. beden eğitimi. |
bedence | * Beden bakımından. |
bedenci | * Beden eğitimi öğretmeni. |
bedenen | * Bedeniyle, vücuduyla, fiilen. |
bedenî | * Bedenle ilgili, bedensel. |
bedenli | * Bedeni olan. |
bedensel | * Bedenle ilgili, bedenî. |
bedesten | * İçinde değerli eşya alınıp satılan kapalıçarşı. |
bedevî | * Çölde, çadırda yaşayan göçebe. * Böyle bir hayat sürdüren kimse. * (büyük b ile) Bedevîlik tarikatından olan derviş. |
bedevîlik | * Bedevî olma durumu. * (büyük b ile) XIII. yüzyılda kurulan bir Sünnî tarikatı. |
bedhah | * Kötülük isteyen, kötü yürekli. |
bedihî | * Besbelli, apaçık. |
bediî | * Güzellik ölçülerine uyan, gözü gönlü okşayan, beğenilen. * Estetik. |
bediîleşme | * Bediîleşmek işi. |
bediîleşmek | * Bediî duruma gelmek. |
bediiyat | * Estetik bilimi, güzel sanatlar. |
bedik | * Kazak Türklerinde bir hastalığın iyileşmesi için yapılan tören. |
bedir | * Dolunay, ayın on dördü. |
bedirik | * Temizlenip taranmışve eğrilmeye hazır duruma getirilmişyün veya pamuk topağı, yumağı. |
bedirlenme | * Bedirlenmek durumu. |
bedirlenmek | * Dolunay biçimini almak. * Parlak ve sağlıklı görünmek. |
bedirleşme | * Bedirleşmek durumu. |
bedirleşmek | * Ay bedir durumunu almak, bedirlenmek. |
bednam | * Kötü ün kazanan, kötülüğü ile dillere düşen. |
bedük | * Çam sakızı, reçine. |
begayet | * Son derece, pek çok, aşırı. |
Begdili | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
begonvil | * Akdeniz bölgesinde yaygın bir çiçek. |
begonya | * Begonyagillerden, dekoratif yapraklarıve renkli çiçekleri olan, pek çok çeşitleri bulunan sıcak ülke bitkisi (Begonia). |
begonyagiller | * İki çeneklilerden, örneği begonya olan bir bitki familyası. |
begüm | * Hint prenseslerine verilen unvan. |
beğ | * Bey. |
beğence | * Övücü tanıtma yazısı, takriz. |
beğendi | * Bkz. hünkârbeğendi. |
beğendirme | * Beğendirmek işi. |
beğendirmek | * Beğenilmesini, hoşgörünmesini sağlamak. |
beğeni | * Güzel veya çirkin yargısınıverdiren duygu, zevk. * Güzeli çirkinden ayırma yetisi, zevk, gusto. |
beğenilir | * Beğenme duygusu veren, beğenilen. |
Kategoriler