beleşçi | * Parasız geçinmeyi seven, lüpçü, bedavacı. |
beleşçilik | * Beleşçi olma durumu. |
beleşe konmak | * emek, para vermeden elde etmek. |
beleşten | * Emek vermeden, karşılıksız. |
beletme | * Beletmek işi. |
beletmek | * Kundaklatmak. |
belge | * Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman. |
belge almak | * (iki yıl aynısınıfta üst üste kalan öğrenci) okuldan uzaklaştırılmak, okuldan çıkarılmak. |
belgeci | * Belgesel filmler yapan, yöneten sinemacı. |
belgegeçer | * Yazılı, bilgi ve belgelerin telefon sistemi vasıtasıyla bir yerden bir yere iletilmesini anında sağlayan araç, faks. |
belgeleme | * Belgelemek işi, tevsik. |
belgelemek | * Bir olgunun doğru olduğunu belge ile göstermek, ortaya çıkarmak, tevsik etmek. |
belgelendirme | * Belgelendirmek işi. |
belgelendirmek | * Belge göstererek belirtmek. |
belgelenme | * Belgelenmek işi. |
belgelenmek | * Belgelemek işine konu olmak. * İki yıl üst üste aynısınıfta kalan öğrenci okuldan çıkarılmak. |
belgeli | * Belgesi olan. * İki yıl üst üste sınıfta kaldığı için okula devam etme hakkınıyitirerek belge alan. |
belgelik | * Belge ve yazıların saklandığıyer, arşiv. |
belgesel | * Belge niteliği bulunan (şey), dokümanter. * Belge niteliği taşıyan film veya televizyon programı. |
belgesel film | * Hayattan alınan herhangi bir olguyu, kendi tabiî çevresi ve akışı içinde veya gerçeğe en yakın biçimde hazırlanmışyapay bir yerde işleyen, belirli bir amacıyansıtan film. |
belgeselci | * Belgesel, film çeken veya bunun üzerinde çalışan (kimse). * Belgesel niteliğindeki eserleri seven veya bunlarla ilgilenen (kimse). |
belgeselcilik | * Belgeselcinin yaptığı iş. |
belgi | * Bir şeyi benzerlerinden ayıran özellik, şiar, alâmet, nişan. * Duyuş, düşünüşve inanıştaki ayırıcıözellik, şiar. |
belgileme | * Belgilemek işi. |
belgilemek | * Belgi ile göstermek. |
belgili | * Belgiye dayanan, belirli olan. |
belgin | * Tam ve kesin olarak belirlenmişolan, sarih. |
belginlik | * Belgin olma durumu, sarahat. |
belgisiz | * Belirli olmayan, işaret edilemeyen, gayrimuayyen. |
belgisiz sıfat | * Bkz. belirsizlik sıfatı. |
belgisiz zamir | * Bkz. belirsizlik zamiri. |
belgisizlik | * Belgisiz olma durumu. |
belgit | * Senet. * Bir önermeyi tanıtlamak için gösterilen ve daha önce doğru diye kabul edilen başka önerme, hüccet, burhan. |
beli | * Evet. |
beli açılmak | * küçük aptesini tutamaz olmak. |
beli bükük | * Beli bükülmüş, güçsüz, zavallı. |
beli bükülmek | * yaşlılık yüzünden güçsüz kalmak, bir işyapamayacak duruma düşmek. |
beli çökmek | * kamburlaşmak. |
beli gelmek | * cinsel birleşme sırasında salgı boşalmak. |
beliğ | * Belâgati olan, belâgatli. |
belik | * Saç örgüsü. |
belik belik | * Örgü örgü, örgü hâlinde. |
belikleme | * Beliklemek işi. |
beliklemek | * Saçlarıörmek. |
belinden gelmek | * birinin dölü olmak. |
belini bükmek | * çaresizlik içinde bırakmak. |
belini doğrultmak (veya doğrultamamak) | * yeniden durumunu düzeltmek. |
belini kırmak | * birini bir şeyi yapamaz duruma getirmek. |
belini vermek | * dayamak,yaslanmak. |
belinleme | * Belinlemek işi. |
Kategoriler