bere | * Vurma ve incitme sonucu vücudun herhangi bir yerinde oluşan çürük. * Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. |
bere | * Yuvarlak, yassıve sipersiz başlık. |
bereket | * Bolluk, gürlük, ongunluk, feyz, feyezan. * İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı olarak. * Yağmur. |
bereket ki (veya bereket versin ki) | * iyi ki, Tanrı’ya şükür ki. |
bereket versin | * para alan kimsenin söylediği iyi dilek sözü. * bir kimsenin bir durumdan hoşnutluğunu anlatması, teselli bulması. |
bereketlenme | * Bereketlenmek işi veya durumu. |
bereketlenmek | * Çoğalmak, artmak. |
bereketli | * Bol, verimli. |
bereketli ola! (veya olsun!) | * yemek yemekte olanlara veya ürünlerini devşirenlere söylenen iyi dilek sözü. |
bereketlilik | * Bereketli olma durumu. |
bereketsiz | * Kendinden beklenen yararlığısağlayamayan (şey). |
bereketsizlik | * Bereketsiz olma durumu. |
bereleme | * Berelemek işi. |
berelemek | * Bereli duruma getirmek. |
berelenme | * Berelenmek işi veya durumu. |
berelenmek | * Bereli duruma gelmek. |
bereli | * Beresi olan. |
bereli | * Beresi olan. |
berenarı | * Şöyle böyle, az çok, biraz, oldukça. |
bergamodî | * Sarımsıpembe renginde olan. |
bergamot | * Turunçgillerden bir ağaç (Citrus bergamia). * Bu ağacın, kabuklarından reçel yapılan ve esans çıkarılan meyvesi. |
bergüzar | * Anmak için verilen hatıra, armağan, yadigâr. |
berhane | * Büyük, harap, kullanışsız ev. |
berhane gibi | * gereğinden çok büyük (ev). |
berhava | * Havaya verilmiş, uçurulmuş. * Yararsız, boş. |
berhava etmek | * havaya uçurmak. * bitirmek, yok etmek. |
berhava olmak | * patlama yolu ile havaya uçmak. * boşa gitmek. |
berhayat | * Hayatta olan, canlı, yaşayan. |
berhudar | * Mutlu. |
berhudar ol! | * “iyi günler göresin” anlamında dilek olarak kullanılır. |
beri | * Konuşanın önündeki iki uzaklıktan kendisine daha yakın olanı. * Bu uzaklıkta bulunan. * Çıkma durumundaki kelimelerden sonra getirilerek bir işin başlangıcını gösterir. |
beribenzer | * Sıradan bayağı, alelâde. |
beriberi | * Genellikle Uzak Doğu ülkelerinde B vitamini eksikliğinden ileri gelen bir hastalık. |
beriki | * Beride olan. * Beride olan şey veya kimse. |
beril | * Doğada altı gen billûrlar durumunda bulunan, saydam, çoğu yeşil renkli berilyum ve aliminyum silikat. |
berilyum | * Atom numarası4, yoğunluğu 1,84, atom ağırlığı9,013 olan, zümrüt gibi bazıtaşların birleşiminde bulunan, 29700C de eriyen, havanın etkisine karşı ince bir oksit tabakasıyla kaplıelement. Kısaltması be. |
berjer | * Arkasıkabarık ve yüksek oturacak yeri genişkoltuk. |
berk | * Sert, katı. * Sağlam. |
berkelyum | * Atom numarası97, atom ağırlığı294 olan, amerikyum veya küryumdan elde edilen yapay element. Kısaltması bk. |
berkemal | * Mükemmel, pek iyi. |
berkime | * Berkimek işi. |
berkimek | * Sağlamlaşmak, güç kazanmak, pekişmek. |
berkinme | * Berkinmek işi veya durumu. |
berkinmek | * Berkimek. * Pekiştirilmek. |
berkitme | * Sağlamlaştırma, tahkim, takviye. |
berkitmek | * Sağlamlaştırmak, tahkim etmek, takviye etmek. |
berklik | * Sağlamlık. * Sertlik, katılık. |
berlam | * İnce pullu, sırtıaçık kahverengi, yanlarıve karnı beyaz, ortalama 30-40 cm boyunda, Marmara ve Ege deniziyle Akdeniz’de bol bulunan bir balık türü (Merluccius merluccius). |
bermuda | * Dizlere kadar inen dar ve kısa pantolon. |
bermutat | * Alışılagelen biçimde, her zaman olduğu gibi. |
Kategoriler