bağımlamak | * Bir şeyi bağım altına sokmak, etkisi altında tutmak. |
bağımlaşma | * Bağımlaşmak işi. |
bağımlaşmak | * Bir şeye veya bir kimseye tamamen bağımlı olmak. |
bağımlı | * Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tâbi. |
bağımlısıralıcümle | * Anlam bakımından birbirine bağlı olan ve özneleri, tümleçleri veya yüklemleri ortak olan cümle. |
bağımlılık | * Bağımlı olma durumu, tâbiiyet. |
bağımsız | * Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen, hür, özgür, müstakil. * Herhangi bir kuruluşa, partiye bağlı olmayan kimse. |
bağımsız milletvekili | * Herhangi bir partinin adayı olmadan seçilen veya herhangi bir partiye bağlı olmayan milletvekili, bağımsız. |
bağımsız sıralıcümle | * Anlam bakımından birbirine bağlı olduğu hâlde özneleri, tümleçleri, yüklemleri ayrı olan cümle. |
bağımsızlaşma | * Bağımsızlaşmak işi. |
bağımsızlaşmak | * Bağımsız duruma gelmek. |
bağımsızlaştırma | * Bağımsızlaştırmak işi. |
bağımsızlaştırmak | * Bağımsız duruma getirmek. |
bağımsızlık | * Bağımsız olma durumu veya niteliği, istiklâl. |
bağın | * İnşaatta veya kazısırasında toprağın çökmesini önlemek için yerleştirilen parça veya dayak. |
bağın vurmak | * kazıduvarlarının çökmemesi için bağınlarla desteklemek. |
bağıntı | * Bir nesneyi başka bir nesne ile uyarlıkılan bağ. * Eşyayı, kavramlarıveya tasarımları birlik, bağlılık, birliktelik gibi durumlarda toplayan görünüşveya nitelik, görelik, bağıllık, izafet, rölâtivite. * İki veya daha çok nitelik arasında matematik işlemleri yardımı ile kurulan bağlılık veya eşitlik. |
bağıntıcı | * Bağıntıcılık yanlısı olan kimse, göreci, rölâtivist. |
bağıntıcılık | * Bağıntılılık öğretisi; özellikle bilginin bağıntılı olduğunu ileri süren her türlü felsefe öğretisi; görecilik, izafiye, rölâtivizm. |
bağıntılı | * Varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı bulunan, mutlak olmayan, göreli, izafî, nispî, rölâtif. |
bağıntılılık | * Var olabilmek veya belirlenebilmek için, bağıntıyolu ile başka bir şeye bağlı bulunma durumu, görelilik, izafiyet, rölâtivite. |
bağır | * Göğüs. * (ok yayıve dağiçin) Orta bölüm. * Ciğer, bağırsak gibi vücut boşluklarında bulunan organların ortak adı, ahşa. |
bağır yeleği | * Eskiden zırh altına giyilen, köseleden yapılmışyelek. |
bağırdak | * Bağıldak. |
bağırgan | * Bağırıp çağıran, tepkisini hemen ve sert bir şekilde dışa vuran kimse. |
bağırıyanmak | * üzüntü çekmek, çok acıduymak. * çok susamışolmak. |
bağırıp çağırmak | * öfkeyle bağırmak. |
bağırış | * Bağırmak işi veya biçimi. |
bağırışçağırış | * Gürültü, şamata. * Gürültüyle, şamata ederek. |
bağırışma | * Bkz. bağrışma. |
bağırışmak | * Bkz. bağrışmak. |
bağırma | * Bağırmak işi. |
bağırmak | * (insan) Yüksek ve gür ses çıkarmak. * Kendini belli etmek. * Yüksek sesle azarlamak. |
bağırsak | * Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü. |
bağırsak askısı | * İnce bağırsağıkarnın arka bölümüne bağlayan ve karın zarının bir bölümünden oluşan askı. |
bağırsak iltihabı | * Sindirim organında oluşan iltihabî durum ve buna bağlıhastalık. |
bağırsak ingini | * Çoğunlukla sürgün ve karın ağrısı ile beliren bağırsak iltihabı. |
bağırsak kazıntısı | * Kalın bağırsak hastalıklarında çıkarılan sümüksü madde. |
bağırsak kurdu | * Omurgalıların ve de özellikle insanların bağırsağında yaşayan asalak solucan. |
bağırsak otu | * Farekulağı. |
bağırsak solucanı | * Ortalama 25 cm boyunda, insanların, özellikle çocukların bağırsaklarında asalak olarak yaşayan yuvarlak solucan, askarit. |
bağırsaklarınıdeşerim | * “canına kıyarım, öldürürüm” anlamında korkutmak, gözdağıvermek üzere kullanılır. |
bağırtı | * Bağırma sesi. |
bağırtkan | * Çok bağırıp çağırmak huyunda olan (kimse). |
bağırtlak | * Orta büyüklükte, eti sevilen bir cins göçebe ördek (Querquedula). |
bağırtma | * Bağırtmak işi. |
bağırtmak | * Bağırmasına yol açmak. * Bir haberi, bir isteği, birinin aracılığıyla duyurmak. |
bağış | * Bağışlamak işi veya biçimi. * Bağışlanan şey, hibe, teberru. |
bağışçı | * Bağışyapan kimse. |
bağışık | * Herhangi bir ödevin veya yükümlülüğün dışında kalan, muaf. * Bazımikroplara karşıaşıveya doğal yolla direnç kazanmışolan. |
Kategoriler