berrak | * Duru, temiz, aydınlık, açık. |
berraklaşma | * Berraklaşmak işi veya durumu. |
berraklaşmak | * Berrak duruma gelmek, durulaşmak. |
berraklaştırma | * Berraklaştırmak işi. |
berraklaştırmak | * Berrak duruma getirmek, durulaştırmak. * Açık, net ve kolay anlaşılır duruma getirmek. |
berraklık | * Berrak olma durumu, duruluk. |
berri | * Kara ile (toprakla) ilgili, karasal. |
bertafsil | * Açıklamalı, uzun uzadıya, açık olarak. |
bertaraf | * Bir yana, şöyle dursun. |
bertaraf etmek | * ortadan kaldırmak, gidermek. |
bertaraf olmak | * ortadan kalkmak, yok edilmek. |
bertik | * Yara, bere. * İncinmiş, burkulmuş. * Deride mor leke, çürük. |
bertilme | * Bertilmek işi veya durumu. |
bertilmek | * İncinmek, burkulmak. * Berelenmek yaralanmak. * Morarmak, çürümek. |
bertme | * Bertmek işi. |
bertmek | * Bertilmek. |
berzah | * Kıstak, dar dil. |
besalet | * Yiğitlik, yararlılık. |
besbedava | * Pek ucuz. |
besbelli | * Açık, apaçık, çok belli. * Anlaşıldığına göre, anlaşılıyor ki. |
besbeter | * Çok kötü. |
beselemek | * Bkz. eselemek beselemek. |
beserek | * Tüylü ve damızlık erkek deve. |
besermek | * Bkz. esermek besermek. |
besi | * Yaşatmak ve geliştirmek için gereken besinleri yedirip içirmek işi. * Bir şeyi istenilen durumda tutmak ve oturtmak için kullanılan takoz gibi şeyler. |
besi doku | * Tohumların içinde embriyonu çevreleyen bölüm. * Yumurta akımaddesi. |
besi dokulu | * Besi dokusu olan. |
besi dokusu | * Besi doku. |
besi dokusuz | * Besi dokusu olmayan. |
besi hayvanı | * Beslenmek amacıyla yavru iken alınan veya besiye çekilen hayvan. |
besi merası | * Besleme değeri oldukça yüksek mera bitkileri ile kaplı olan ve gerektiğinde ilâve yemler de verilerek özellikle kesime gönderilecek hayvanların fazla canlıağırlık kazanmaları için otlatıldıklarıdoğal veya sun’î verimli mera. |
besi örü | * Tohum çimlenirken yeni çıkan bitkiyi beslemeye yarayan ve embriyonun çevresine yayılmış bulunan besleyici maddelerin bütünü. |
besi suyu | * Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su. |
besici | * Sığır, davar gibi hayvanları besleyerek semirten, satan kimse. |
besicilik | * Besicinin yaptığı iş. |
besihane | * Besi yapılan yer. |
besili | * Semiz, semirtilmiş. |
besin | * Yenilebilir, beslenmeye elverişli her tür madde, azık, gıda. * Yaşamak, varlığınısürdürmek için gerekli şey. |
besinli | * Besini olan, gıdalı. |
besinsiz | * Besini olmayan, yeterli besin almayan, gıdasız. |
besinsizlik | * Besinsiz olma durumu, gıdasızlık. |
besiye çekmek | * hayvanısemirtmek için çalıştırmadan beslemek. |
besle kargayı, oysun gözünü | * nankörlük edenler için söylenir. |
beslek | * Besleme, hizmetçi, ahretlik. |
besleme | * Beslemek işi. * Evlâtlık olarak alınan, ev işlerinde çalıştırılan kız. * Herhangi bir kuruluşu, onun maddî yardımlarıdolayısıyla körü körüne destekleyen. |
besleme basın | * Çıkar uğruna, herhangi bir kuruluşun veya iktidardaki güçlerin görüşlerini savunan basın. |
besleme gibi | * giydiğini kendine yakıştıramayan (kız). |
besleme kız | * Besleme. |
beslemek | * Yiyecek ve içeceğini sağlamak. * Yedirmek. * Semirtmek. * Eklenmek, katılmak, çoğaltmak. * Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için, çevresini veya altınıdesteklemek, doldurmak, pekiştirmek. * Yetiştirmek. * Bir duyguyu gönülde yaşatmak. * Maddî yardım yapmak, desteklemek. |
beslemelik | * Besleme. * Besleme olarak. |
Kategoriler