Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 61

bidoncu * Bidon satan kimse.
bienal * Yıl aşırı, iki yılda bir olan.
biftek * Izgara veya tavada pişirilen dana eti dilimi.
bîgâne * Yabancı.
* İlgisiz.
bîgânelik * Bîgâne olma durumu.
bigudi * Kadınların saçlarınıkıvırmak için kullandıkları, metal veya plâstikten, boru biçiminde küçük araç.
bîgünah * Suçsuz, günahsız.
bîhaber * Habersiz, bilgisiz.
bihakkın * Hakkı ile, hakkı olarak, gerçekten.
bîhuş * Şaşkın, sersem, aklı başında olmayan, deli.
bîilâç * İlâçsız, çaresiz, umutsuz.
bijon anahtarı * Araba tekerleklerinin somunlarınısökmek için kullanılan alet.
bijuteri * Kuyumcunun yaptığıdeğerli takıların tamamı.
* Değerli olmayan maden veya taşlardan yapılmıştakı, süs eşyası.
bîkarar * Kararsız, tereddütlü.
bikarbonat * Hidrojen karbonatların genel adı.
bîkes * Kimsesiz.
bîkeslik * Bîkes olma durumu.
bikini * İki parçalıkadın mayosu.
bikir * Kızlık, erdenlik.
bilâder ağacı * Amerika elması.
bilâhare * Sonra, sonradan, daha sonra, sonraları.
bilâistisna * İstisnasız, ayrıksız, ayrım yapılmadan.
bilâkaydüşart * Kayıtsız ve şartsız olarak, herhangi bir kısıtlama olmaksızın.
bilâkis * Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine.
bilânço * Bir kuruluşun veya bir ticarethanenin belirli bir dönem sonundaki veya belirli bir gündeki taşınır ve
taşınmaz varlıkları ile bunları sağlamak için kullanılan öz ve yabancıkaynaklarıdengeli olarak gösteren çizelge.
* Girişilen herhangi bir işte, belirli bir süre sonunda elde edilen iyi ve kötü sonuçların karşılıklıdurumu.
bilâr * Katranlıkıldan yapılan ve kalafat işlerinde kullanılan bir tür macun.
bilârdo * Yeşil çuha kaplı bir masa üzerinde, fil dişi toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun.
bilârdocu * Bilârdo oynayan veya oynatan kimse.
bilârdoculuk * Bilârdo salonunu işletme veya oynama işi.
bilâvasıta * Vasıtasız, araçsız, aracısız, dolaysız, doğrudan doğruya.
bilcümle * Bütün, hep …-in hepsi.
bildiğinden şaşmamak (veya kalmamak) * hiçbir etkiye aldırışetmeyerek doğru bildiği davranışısürdürmek.
bildiğini okumak * herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak.
bildiğini yapmak * verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek.
bildiğini yedi mahalle bilmez * bir kimsenin çok kurnaz, çok bilmişolduğunu anlatır.
bildik * Tanıdık.
bildik çıkmak * birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarınıanlamak.
bildim bileli (veya bildik bileli) * öteden beri, eskiden beri.
bildirge * Bir kimsenin resmî bir kuruluşa herhangi bir durumu bildirmek için verdiği çizelge, beyanname.
* Vergi yükümlülerinin belli zamanlarda, bağlı olduklarıvergi dairelerine verdikleri gelir bildirme belgesi,
beyanname.
bildiri * Resmî bir makam, kurum veya bir topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan
yazı, tebliğ, tebligat.
* Bilimsel bir konu üzerine yazılan açıklama, tebliğ.
bildirilme * Bildirilmek işi veya durumu.
bildirilmek * Bildirmek işine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek.
bildirim * Yazılı olarak yapılan açıklama, tebliğ.
* Bu açıklamanın yapıldığıkâğıt, ihbarname.
bildirim ödencesi * Süresi belli olmayan sürekli işsözleşmelerinin daha önce bildirim yapılmaksızın yürürlükten kaldırılması
sebebiyle yükümlü olanlarca karşıtarafa verilmesi zorunlu olan ödence, ihbar tazminatı.
bildiriş * Bildirmek işi veya biçimi.
bildirişim * İletişim, haberleşme, komünikasyon.
bildirişme * Bildirişmek işi veya durumu.
bildirişmek * Bir duygu veya düşünceyi işaretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anlaşmak.
bildirme * Bildirmek işi, beyan.
bildirme cümlesi * Yüklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cümle.

Bir yanıt yazın