bilişim teknolojisi | * Bilişimde kullanılan bütün araç ve gereçlerin oluşturduğu sistem. |
bilişimci | * Bilişim alanında uzman kişi. |
bilişme | * Bilişmek işi. |
bilişmek | * Karşılıklı olarak birbirini tanımak, muarefesi olmak. * Öğrenmek. |
billâhi | * Tanrı’ya ant içerim” anlamında bir ant. * “İnan olsun” anlamında kullanılır. |
billûr | * Bazıcisimlerin aldıkları geometrik biçim. * Duru ve temiz kesme cam, kristal. * Billûrdan yapılmış. * Koç yumurtası. |
billûr cisim | * Gözde, irisin arkasında, mercek görevini yapan, mercimek biçim ve büyüklüğündeki saydam cisim. |
billûr gibi | * çok duru, çok temiz (su). * çok beyaz ve pürüzsüz (kol, gerdan, göğüs). * (ses için) pürüzsüz. |
billûrî | * Billûra benzer, billûr gibi. |
billûriye | * Billûrdan yapılmışveya billûrla ilgili. * Genellikle billûrdan yapılmışeşya satan dükkân. |
billûrlaşma | * Billûr durumuna gelme. * Herhangi bir cisim moleküllerinin bazıfizik ve kimya değişmeleriyle geometrik biçim alması, kristalleşme. |
billûrlaşmak | * Billûr durumuna gelmek, billûr durumunda yoğunlaşmak, kristalleşmek. * Belirgin duruma gelmek, netlik kazanmak. |
billûrlaştırma | * Billûrlaştırmak işi. |
billûrlaştırmak | * Billûr durumuna getirmek. |
billûrlu | * İçinde billûr bulunan. * Bol ışıklı, pırıl pırıl parlayan (yer). |
billûrsu | * Billûra benzeyen, billûru andıran, kristaloit. * Diyalize uğrayarak çözümlenen madde, koloit karşıtı. |
bilme | * Bilmek işi. * Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma. * Bilgi edinmenin gaye ve sonucu. |
bilmece | * Bir şeyin adınıanmadan, niteliklerini üstü kapalısöyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayıdinleyene veya okuyana bırakan oyun, muamma. * Bilinmeyen şey, muamma. |
bilmece çözmek | * bilmecenin cevabını bulmak. |
bilmece gibi konuşmak | * açık, anlaşılır biçimde konuşmamak. |
bilmeden | * bilmeyerek. * sonucun ne olacağınıkestiremeden. |
bilmediği beşvakit namaz | * her şeyi pek iyi bilir, anlamında bir söz. |
bilmek | * Bir şeyi anlamışveya öğrenmiş bulunmak. * Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak. * Bir işyapmaya alışmışolmak, elinden gelmek. * Tanımak, hatırlamak. * Sanmak, var saymak, farz etmek. * Anlamak. * Sorumlu tutmak. * İnanmak. * Bazen “işine gelmek”, “uygun bulmak” anlamında da kullanılır. * -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. * Saymak. * Genişzamanın olumsuz birinci tekil kişisi olarak bilmem biçiminde kullanılınca duraksama, şaşma, tereddüt anlamını verir. |
bilmem hangi (veya bilmem kaç, kim, nasıl, ne) | * önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılır. |
bilmemek | * birlikte kullanıldığıfiilin bir türlü gerçekleşemediğini anlatır. |
bilmemezlik | * Bilememe durumu, bilmezlik. |
bilmez | * Anlamaz, kavramaz, hatırbilmez, kadirbilmez gibi sözlerle “yapamaz”, “edemez” anlamlarında kullanılır. |
bilmezleme | * Bilmezlemek işi, teçhil. |
bilmezlemek | * Bir kimseyi, bir şey bilmez göstermek, teçhil etmek. |
bilmezlenme | * Bilmezlenmek işi. |
bilmezlenmek | * Bilmiyor gibi görünmek, bilmezlikten gelmek, tecahül etmek. |
bilmezlik | * Bilmez olma durumu, cehalet. |
bilmezlikten gelme | * yazarın, bildiği belli olan bir şeyi bilmez veya başka türlü bilir görünecek yolda bir anlatışsanatı, tecahülüarifane. |
bilmezlikten gelmek | * bilmiyor görünmek. |
bilmiş | * Her şeyi bilir geçinen, bilgiçlik taslayan. * Bkz. çok bilmiş. |
bilmukabele | * Karşılıklı olarak, karşılık olarak. * (davranıştöresinde) Ben de, size de, sizlere de. |
bilmünasebe | * Sırası gelince, sırasıdüşünce. |
bilsat | * Kuruluşlar, şirketler arasında bilgi satma, bilgileşim, bencmarking. |
bilumum | * Bütün, hep, kamu, … -in hepsi. |
bilvasıta | * (birinin) Aracılığı ile, araçla; doğrudan doğruya olmayarak, dolaylı. |
bilye | * Taş, maden, toprak, cam gibi şeylerden yapılmışküçük yuvarlak, misket. * Motorlu taşıtlarda dönme veya sürtünme etkilerini azaltmak, aşınmayıve enerji yitimini önlemek için, göbeklerdeki yataklara yerleştirilen, çoğunlukla çelikten, küçük yuvarlak. |
bilyeli | * Bilyesi olan. |
bilyeli yatak | * Bisiklet, otomobil gibi taşıtların tekerleklerinde sürtünmeyi azaltmak amacıyla içine çelik bilye yerleştirilmiş bölüm. |
bilyon | * Milyar. |
bin | * On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık. * Bu sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 1000, M. * Bir isimden önce geldiğinde aşırılık ve çokluk bildirir. |
bin bilsen de bir bilene danış | * bir insan bir şeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir. |
bin bir | * Pek çok, çok sayıda. |
bin bir ayak bir ayak üstüne | * herkesin ayakta olduğu kalabalık. |
bin can ile | * çok isteyerek, gönülden. |
bin dallı | * Çoğunlukla mor kadife üzerine sırma ile kabartma dal, yaprak ve çiçek işlenmişgiysi veya örtü. |
Kategoriler