bir nice | * Bir hayli, birçok. |
bir numara | * Tek, birinci. |
bir numaralı | * Birinci, başta gelen. |
bir o kadar | * Ne kadar varsa o kadar daha, bir katı, bir misli. |
bir o yana, bir bu yana | * rastgele, birçok yerlere, çeşitli yönlere. |
bir olmak | * bir araya gelmek, iş birliği yapmak. |
bir ölçüde | * Biraz, belli oranda. |
bir örnek | * Aynı biçimde olan, yeknesak. |
bir papel etmemek | * hiç bir işe yaramamak, değeri olmamak. |
bir paralık etmek | * çok utanacak, işe yaramaz bir duruma düşürmek. |
bir parça | * Biraz, azıcık, çok az. |
bir parmak | * Parmak ucuyla alınan miktar veya parmak ucuyla alarak. * Çok küçük (çocuk). |
bir postum var atarım, nerede olsa yatarım | * istediğim yere gider, istediğim biçimde davranırım. |
bir pul etmemek | * hiç değeri olmamak. |
bir pula satmak | * bir kimseyi bir çıkar uğruna harcamak. |
bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (veya üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge) | * birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya çıkarak yapanıkötü bir duruma düşürür, suçlu cezasız kalmaz. |
bir sıkımlık canı olmak | * çok cılız ve güçsüz olmak. |
bir sıra | * Üst üste, ardıardına. |
bir solukta | * Çabucak, çarçabuk, çok kısa bir sürede, hemen. |
bir söyle on dinle | * az konuşup çok dinlemek yaralı olur. |
bir söyledi pir söyledi | * uzatmadan, gereği gibi söyledi. |
bir sözünü iki etmemek | * birinin her istediğini hemen yerine getirmek. |
bir sürü | * Çok sayıda, pek çok. |
bir şey sanmak | * (bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri) gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak, değerlendirmede yanılmak. |
bir şey söylemek | * konuşmak. * belirtmek, anlatmak, ifade etmek. |
bir şeye benzememek | * işe yarar durumda olmamak. |
bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir | * söylenti veya dedikodu olayın gerçekleşmesinden daha kötüdür. |
bir şeyler (veya bir şey) olmak | * huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek. * bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek. * ölmek. |
bir şeyler, bir şeyler | * daha fazla açıklamamak, kısa kesmek gerektiğinde söylenir. |
bir tahtada | * bir defada, yekten. |
bir tahtasıeksik | * akılca eksik, yarım akıllı. |
bir tane | * Biricik, yegâne. |
bir tanem | * Sevgi sözü. |
bir tarafa bırakmak (veya koymak) | * önemsememek, benimsememek, ertelemek. |
bir taşla iki kuşvurmak | * bir davranışla birden çok yararlısonuca ulaşmak. |
bir tek atmak | * bir kadeh içki içmek. |
bir temiz | * Adamakıllı. |
bir terimli | * Aralarında yalnız çarpma, bölme, kuvvete yükseltme, kök alma işlemleri yapılacak olan (nicelikleri gösteren terim). |
bir torba kemik | * çok zayıf. |
bir tuhaflığı olmak | * kendini iyi hissetmemek. |
bir tutmak (veya bir görmek) | * eşit saymak, eşit görmek. |
bir türlü | * (tekrarlıkullanıldığında) işin yapılmasının da, yapılmamasının da aynıderecede kötü olduğunu belirtir. * hiçbir biçimde, hiçbir yolla. |
bir vakitler | * Geçmişzamanda, eskiden, vaktiyle. |
bir varmış bir yokmuş | * bir masala başlarken, “eskiden” anlamında söylenen bir tekerleme. * masal gibi geçip gitmiş, artık hayal olmuş. |
bir yakadan başçıkarmak | * bir çatıaltında dirlik düzenlik içinde yaşamak. |
bir yana | * -den başka, sayılmazsa, hariç tutulursa. |
bir yana dünya bir yana | * bir varlığa çok değer verildiğini anlatmak için kullanır. |
bir yandan (yanda) | * bir taraftan (tarafta), hem … hem. |
bir yastığa başkoymak | * (karıkoca) evli bulunmak. |
bir yastıkta kocamak | * (karıkoca birlikte) uzun bir ömür sürmek. |
Kategoriler