bireşim | * Parçaların veya ögelerin bir araya getirilip bir bütün olarak birleştirilmesi. * Bu biçimde oluşan bütün. * Element veya başka maddeleri bir araya getirerek, sun’î olarak bileşik cisimler oluşturma, sentez. * Yalından karmaşık olana, küllîden cüz’îye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, terkip, sentez. |
bireşimli | * Bireşim yolu ile elde edilen, sentetik. |
birey | * Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert. * Bir türün kapsamı içine giren somut varlık. * Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri. * Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert. * İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarınıkendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek can, fert. |
birey oluş | * Yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü, ontogenez, soy oluşkarşıtı. |
birey üstü | * Tek bir bireyi aşan. * Genellikle fertlerin çevresini aşan, bireylerin bilincinden bağımsız olan. |
bireyci | * Kişi haklarınısavunan. * Bireycilikten yana olan, ferdiyetçi. |
bireycilik | * Bireylerin yararlarınıtoplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya politikaların genel adı, ferdiyetçilik, individüalizm. * Bütüne, genele değil de, bireye, tek olana üstünlük tanıyan görüş, ferdiyetçilik, individüalizm. |
bireyleşme | * Türle ilgili bir örneğin bireyde gerçekleşmesi. * Bağımsız kişiliğe varan gelişme süreci. |
bireyleştirme | * Bireye özgü kılma. |
bireyleştirmek | * Bireye özgü kılmak, başkalarından ayırmak. |
bireylik | * Bir kimseyi dışgözlemciler gözünde benzersiz, tek kılan özellikler veya bunların tek biçimi, ferdiyet. * Bireyi benzerlerinden ayıran niteliklerin bütünü. |
bireysel | * Bireyle ilgili olan, bireye özgü olan, ferdî. |
bireyselleştirme | * Bireysel duruma getirme. * Ancak ortaklaşa ve genel olarak var olan şeyi bireylere uygulama ve yayma. * İnsanların doğal, toplumsal ve tarihî gelişmesinden; kendine özgü olan şeylerin, özelliklerin, bireysel olanın çekilip çıkarılması. |
bireyselleştirmek | * Bir şeyi ayrı olarak, bireysel olarak göz önüne almak. |
bireysellik | * Birey olma olgusu. * Bir kişiyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünü, ferdiyet. |
biri | * Bir tanesi. * Bilinmeyen bir kimse. * Tamlanan olarak kullanılan bazı isim tamlamalarında tamlayanın küçümsendiğini, hor görüldüğünü anlatır. * Yüklem durumunda olan bir isim takımının belirtileni olarak kullanıldığında, belirtenin hor görüldüğünü anlatır. |
biri çok olmak | * haddini aşarak karşısındakini usandırmak. |
biri eşikte biri beşikte | * ufak cocuğu çok olan kimseler için söylenir. |
biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar | * bir şeyden yalnız bir veya birkaç kişi yararlanır da başkalarına yararlanma imkânıverilmezse bundan büyük sorunlar çıkar. |
birice | * En fazla, tek. |
biricik | * Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne. |
birikim | * Birikme, bir yerde toplanıp yığılma. * Gözlemler, deneyler sonucu elde edilmişşeylerin bütünü. * Toplumların kültürel varlıklarının gelişip genişlemesi ve uygarlık düzeyinin yükselmesi süreci. * Mal ve paranın toplanıp çoğalma süreci. * Herhangi bir aşınma sürecinde veya taşıma işi yapılırken alüvyonlu maddelerin bırakılması. |
birikinti | * Bir yerde kendi kendine birikmişolan şey. |
birikinti konisi | * Dağlık bölgelerden veya yamaçlardan suların getirdiği kum veya taşparçalarının bir düzlükte oluşturduğu yelpaze biçimindeki yığın. |
birikiş | * Birikme işi veya biçimi. |
birikişme | * Birikişmek işi. |
birikişmek | * Bir yere toplanmak, bir araya gelmek. |
birikme | * Toplanıp yığılma. |
birikme havzası | * Kar ve yağmur sularının biriktiği bölge. |
birikmek | * Toplanıp yığılmak. * Birbirine eklenip çoğalmak. |
biriktirim | * Biriktirme. |
biriktirme | * Biriktirmek işi, tasarruf. |
biriktirmek | * Toplayıp yığmak. * Bir şeyi, parayıölçülü kullanarak artırmak, tasarruf etmek. * Öğrenme, yarar sağlama gibi sebeplerle bazınesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak. |
birileri | * Bazıkimseler. |
birim | * Bir kümenin her elemanıveya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, ünite. * Bir niceliği ölçmek için kendi cinsinden örnek seçilen değişmez parça, vahit. * Herhangi bir kuruluştaki alt bölümlerden her biri. * Dilin, oluşturduğu yapı içinde, belli bir düzlemde yer alan öbür ögelerle kurduğu bağıntılarla tanımlanan ayrınitelikli öge, ünite. |
birimci ekonomi | * Birime bağlı ekonomi. |
birimler bölüğü | * Birden dokuz yüz doksan dokuza kadar olan sayılar bölüğü. |
birincasıf | * Birleşikgillerden hekimlikte kullanılan bir bitki. |
birinci | * Bir sayısının sıra sıfatı. * Zaman, yer, sıra bakımından başkalarından önce gelen. * Sırada, önem sırasında en üstün olan kimse. * (ulaşım araçlarında) Mevki, sınıf, orun. |
birinci çağ | * Yeryüzünün yaklaşık üç yüz milyon yıllık çağı, paleozoik. |
birinci gelmek (veya çıkmak) | * birçoklarıarasında en iyi olarak seçilmek. |
birinci olmak | * başta gelmek, önde gelmek. |
birinci orun | * (tren, vapur, uçak vb.) Birinci mevki. |
birinci zar | * Yemişlerin derisi, dışkabuk, meyve dışı. |
birincil | * Sırada, önemde ilk yeri alan, ana, temel, esas. |
birincil grup | * İçten, samimî, yüz yüze ilişkilere dayanan iki veya daha çok insandan meydana gelen topluluk. |
birincilik | * Birinci olma durumu. * (çoğul durumda) Şampiyonluk için yapılan yarışmalar. |
birincivasıf | * Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki. |
birinden) buz gibi soğumak | * birinden tiksinmek. |
birinin başına dikilmek | * birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak. * bir işi yaptırmak için yanında ayakta durmak. * bir şeyin yanında ve ayakta beklemek. |
Kategoriler