Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 72

bireşim * Parçaların veya ögelerin bir araya getirilip bir bütün olarak birleştirilmesi.
* Bu biçimde oluşan bütün.
* Element veya başka maddeleri bir araya getirerek, sun’î olarak bileşik cisimler oluşturma, sentez.
* Yalından karmaşık olana, küllîden cüz’îye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan
bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, terkip, sentez.
bireşimli * Bireşim yolu ile elde edilen, sentetik.
birey * Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert.
* Bir türün kapsamı içine giren somut varlık.
* Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri.
* Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her
biri, fert.
* İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarınıkendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı
özellikleri de bulunan tek can, fert.
birey oluş * Yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü,
ontogenez, soy oluşkarşıtı.
birey üstü * Tek bir bireyi aşan.
* Genellikle fertlerin çevresini aşan, bireylerin bilincinden bağımsız olan.
bireyci * Kişi haklarınısavunan.
* Bireycilikten yana olan, ferdiyetçi.
bireycilik * Bireylerin yararlarınıtoplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya
politikaların genel adı, ferdiyetçilik, individüalizm.
* Bütüne, genele değil de, bireye, tek olana üstünlük tanıyan görüş, ferdiyetçilik, individüalizm.
bireyleşme * Türle ilgili bir örneğin bireyde gerçekleşmesi.
* Bağımsız kişiliğe varan gelişme süreci.
bireyleştirme * Bireye özgü kılma.
bireyleştirmek * Bireye özgü kılmak, başkalarından ayırmak.
bireylik * Bir kimseyi dışgözlemciler gözünde benzersiz, tek kılan özellikler veya bunların tek biçimi, ferdiyet.
* Bireyi benzerlerinden ayıran niteliklerin bütünü.
bireysel * Bireyle ilgili olan, bireye özgü olan, ferdî.
bireyselleştirme * Bireysel duruma getirme.
* Ancak ortaklaşa ve genel olarak var olan şeyi bireylere uygulama ve yayma.
* İnsanların doğal, toplumsal ve tarihî gelişmesinden; kendine özgü olan şeylerin, özelliklerin, bireysel olanın
çekilip çıkarılması.
bireyselleştirmek * Bir şeyi ayrı olarak, bireysel olarak göz önüne almak.
bireysellik * Birey olma olgusu.
* Bir kişiyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünü, ferdiyet.
biri * Bir tanesi.
* Bilinmeyen bir kimse.
* Tamlanan olarak kullanılan bazı isim tamlamalarında tamlayanın küçümsendiğini, hor görüldüğünü anlatır.
* Yüklem durumunda olan bir isim takımının belirtileni olarak kullanıldığında, belirtenin hor görüldüğünü
anlatır.
biri çok olmak * haddini aşarak karşısındakini usandırmak.
biri eşikte biri beşikte * ufak cocuğu çok olan kimseler için söylenir.
biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar * bir şeyden yalnız bir veya birkaç kişi yararlanır da başkalarına yararlanma imkânıverilmezse bundan büyük
sorunlar çıkar.
birice * En fazla, tek.
biricik * Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne.
birikim * Birikme, bir yerde toplanıp yığılma.
* Gözlemler, deneyler sonucu elde edilmişşeylerin bütünü.
* Toplumların kültürel varlıklarının gelişip genişlemesi ve uygarlık düzeyinin yükselmesi süreci.
* Mal ve paranın toplanıp çoğalma süreci.
* Herhangi bir aşınma sürecinde veya taşıma işi yapılırken alüvyonlu maddelerin bırakılması.
birikinti * Bir yerde kendi kendine birikmişolan şey.
birikinti konisi * Dağlık bölgelerden veya yamaçlardan suların getirdiği kum veya taşparçalarının bir düzlükte oluşturduğu
yelpaze biçimindeki yığın.
birikiş * Birikme işi veya biçimi.
birikişme * Birikişmek işi.
birikişmek * Bir yere toplanmak, bir araya gelmek.
birikme * Toplanıp yığılma.
birikme havzası * Kar ve yağmur sularının biriktiği bölge.
birikmek * Toplanıp yığılmak.
* Birbirine eklenip çoğalmak.
biriktirim * Biriktirme.
biriktirme * Biriktirmek işi, tasarruf.
biriktirmek * Toplayıp yığmak.
* Bir şeyi, parayıölçülü kullanarak artırmak, tasarruf etmek.
* Öğrenme, yarar sağlama gibi sebeplerle bazınesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak.
birileri * Bazıkimseler.
birim * Bir kümenin her elemanıveya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, ünite.
* Bir niceliği ölçmek için kendi cinsinden örnek seçilen değişmez parça, vahit.
* Herhangi bir kuruluştaki alt bölümlerden her biri.
* Dilin, oluşturduğu yapı içinde, belli bir düzlemde yer alan öbür ögelerle kurduğu bağıntılarla tanımlanan
ayrınitelikli öge, ünite.
birimci ekonomi * Birime bağlı ekonomi.
birimler bölüğü * Birden dokuz yüz doksan dokuza kadar olan sayılar bölüğü.
birincasıf * Birleşikgillerden hekimlikte kullanılan bir bitki.
birinci * Bir sayısının sıra sıfatı.
* Zaman, yer, sıra bakımından başkalarından önce gelen.
* Sırada, önem sırasında en üstün olan kimse.
* (ulaşım araçlarında) Mevki, sınıf, orun.
birinci çağ * Yeryüzünün yaklaşık üç yüz milyon yıllık çağı, paleozoik.
birinci gelmek (veya çıkmak) * birçoklarıarasında en iyi olarak seçilmek.
birinci olmak * başta gelmek, önde gelmek.
birinci orun * (tren, vapur, uçak vb.) Birinci mevki.
birinci zar * Yemişlerin derisi, dışkabuk, meyve dışı.
birincil * Sırada, önemde ilk yeri alan, ana, temel, esas.
birincil grup * İçten, samimî, yüz yüze ilişkilere dayanan iki veya daha çok insandan meydana gelen topluluk.
birincilik * Birinci olma durumu.
* (çoğul durumda) Şampiyonluk için yapılan yarışmalar.
birincivasıf * Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki.
birinden) buz gibi soğumak * birinden tiksinmek.
birinin başına dikilmek * birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak.
* bir işi yaptırmak için yanında ayakta durmak.
* bir şeyin yanında ve ayakta beklemek.

Bir yanıt yazın