boğa gibi | * çok güçlü görünen, vücudu iyi gelişmiş(delikanlı). |
boğa güreşi | * Daha çok İspanya ve Meksika’da, özel olarak yetiştirilmiş boğayıyenmek amacıyla yapılan gösteri. |
boğada | * Küllü veya sodalısu ile çamaşır yıkama. * Yıkanmak üzere hazırlanmışçamaşırın üzerine sıcak kül suyu süzme işi. |
boğak | * Anjin. |
boğalık | * Boğa olarak kullanılmak için ayrılan bir yaşından yukarıerkek sığır. |
boğan otu | * Düğün çiçeğigillerden, özellikle kökünde akonitin adında bir zehir bulunan bitki, kurtboğan otu (Acunitum napellus). |
boğanak | * Sağanak, bora. |
boğasak | * Boğaya gelmişveya boğa isteyen inek. |
boğasama | * (inek) Boğasamak işi veya durumu. |
boğasamak | * (inek) Boğa istemek veya boğaya gelmek. |
boğası | * İnce bez, astar. |
boğaya çekmek | * (inek) boğa ile cinsel ilişkide bulundurmak, keleye çekmek. |
boğaz | * Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik. * Şişe, güğüm gibi kaplarda ağza yakın dar bölüm. * İki dağarasında dar geçit, derbent. * İki kara arasındaki dar deniz. * Yiyeceği içeceği sağlanan kimse. * Yeme içme. * Yedirip içirme yükümü, iaşe. |
boğaz açmak | * ağaçların dibini kazarak toprağıkabartmak. |
boğaz boğaza (veya gırtlak gırtlağa) gelmek | * zorlu kavga etmek. |
boğaz derdi | * geçim için uğraşma. * yemek pişirme, hazırlama sıkıntıları. |
boğaz dokuz boğumdur | * bir söz iyice düşünmeden söylenmemelidir. |
boğaz durmaz | * yeme içme ihtiyacının başka ihtiyaçlar gibi geri bırakılamayacağınıanlatır. |
boğaz içinde kavga var | * aşırı bir biçimde açlığını gidermeye çalışanlar için söylenir. |
boğaz kavgası | * Geçim için yapılan didinme. |
boğaz meselesi | * Geçim derdi. |
boğaz ola | * “afiyet olsun, yarasın, bereketli olsun” anlamına, yemek yiyenlere söylenir. |
boğaz olmak | * boğazıağrımak. * imrenmekten boğazışişmek. |
boğaz tokluğuna | * ayrıca ücret verilmeden yalnız karnınıdoyurarak. |
boğazıaçılmak | * iştahıartmak. |
boğazıdüğümlenmek | * üzüntüden boğazıtıkanmak. |
boğazı inmek | * bademcikleri şişmek, iltihaplanmak. |
boğazı işlemek | * durmadan bir şeyler yemek. |
boğazıkurumak | * çok susamak. |
boğazına bir yumruk tıkanmak (veya gelip oturmak) | * konuşamaz olmak, sesi çıkmamak. |
boğazına dikkat etmek | * yiyeceğine, içeceğine özen göstermek. |
boğazına dizilmek | * (üzüntü, kaygı gibi sebeplerle) isteksiz yemek, iştahıkesilmek. |
boğazına durmak | * yediği şeyi yutamamak. |
boğazına düşkün | * yiyip içmeyi çok seven (kimse). |
boğazına indirmek | * fazla ve gelişigüzel yemek. |
boğazına kadar | * pek çok, lüzumundan fazla, aşırıölçüde. |
boğazına sarılmak | * üstüne yürümek. |
boğazında düğümlenmek | * söylemek istediğini heyecan veya üzüntü yüzünden diyememek. |
boğazında kalmak | * ağzındaki lokmayıüzüntü dolayısıyla yutamaz duruma gelmek. |
boğazından artırmak | * yiyeceğinden kısıp parasınıartırmak. |
boğazından geçmemek | * sevdiği bir kimsenin yokluğu veya yoksulluğu dolayısıyla bir yiyeceği yalnız başına yemekten üzüntü duymak. |
boğazından kesmek | * yiyip içmede çok tutumlu davranmak. |
boğazınıdoyurmak | * karnınıdoyurmak. |
boğazınısevmek | * yiyip içmeye düşkün olmak. |
boğazınısıkmak | * bunaltmak, sıkıntıvermek. |
boğazınıyırtmak | * olanca gücüyle bağırmak. |
boğazkesen | * Bir boğazısavunmak için deniz kıyısında yapılan hisar. |
boğazlama | * Boğazlamak işi. |
boğazlamak | * Hayvan veya insanı boğazından keserek öldürmek. * Gaddarca, kan dökerek öldürmek. |
boğazlanma | * Boğazlanmak işi. |
Kategoriler