bolarma | * Bolarmak işi veya durumu. |
bolarmak | * Bol duruma gelmek. |
bolca | * Oldukça çok, çokça. * Oldukça geniş. |
bolero | * Kısa ve kolsuz kadın ceketi. * Ağır ritmli bir İspanyol dansı. * Bu dansın müziği. |
boliçe | * Yahudi kadını. |
Bolivyalı | * Bolivya halkından olan. |
bollanma | * Bol duruma gelme. |
bollanmak | * Bol duruma gelmek, genişlemek. |
bollaşma | * Bollaşmak işi veya durumu. |
bollaşmak | * Bol durumda olmak. |
bollaştırma | * Bollaştırmak işi veya durumu. |
bollaştırmak | * Bol duruma getirmek. |
bollatma | * Bol duruma getirme. |
bollatmak | * Bol duruma getirmek, genişletmek. |
bolluk | * Bol olma durumu. * Her şeyin bol olduğu zaman. * Her şeyin bol olduğu (yer). * Fazlalık. |
bolometre | * Işınımölçer. |
Bolşevik | * Bolşeviklik yanlısıkimse. * Bolşeviklikle ilgili olan. |
Bolşeviklik | * Rusya’da XX. yüzyıl başlarında doğan ve Lenin tarafından geliştirilen komünist hareket. |
Bolşevizm | * Bolşeviklik, komünistlik. |
bom | * Bir çeşit kumar. |
bomba | * Canlıveya cansız hedeflere atılan, içi yakıcıve yıkıcımaddelerle doldurulmuş, türlü büyüklükte patlayıcı, ateşli silâh. * Büyük fıçıveya varil. * Bomba biçiminde, kalın demirden kap. |
bomba | * Yan yelkenlerin alt yakasını gerip açmak için kullanılan yatay seren. |
bomba gibi | * iyi, sağlam, göz alıcı, gösterişli. * iyi hazırlanmış, çok çalışmış(öğrenci). |
bomba gibi patlamak | * öfkelenerek, birdenbire ve yüksek sesle bağırıp çağırmak. * bir olay birdenbire ortaya çıkarak herkesi şaşırtmak. |
bombacı | * Bomba kullanan veya yapan kimse. |
bombacılık | * Bombacının işi veya mesleği. |
bombalama | * Bombalamak işi. |
bombalamak | * Belli bir hedefe, çoğunlukla havadan, bomba atmak. |
bombalanma | * Bombalanmak işi. |
bombalanmak | * Bombalanmak işine konu olmak. |
bombalatma | * Bombalatmak işi. |
bombalatmak | * Bombalamak işini yaptırmak. |
bombardıman | * Topa tutma. * Bombalama. |
bombardıman etmek | * top ateşi veya bomba ile bir yere saldırmak. * bir kimseyi ağır sözlerle paylamak. |
bombardıman uçağı | * Bombalama işinde kullanılan uçak. |
bombardon | * Bandoda en kalın sesi veren, pistonlu, nefesli çalgı. |
bombe | * Şişkin, kabarık, tümsekli. * Şişkinlik, kabarıklık. |
bombe bezi | * Ayakkabısayalarının burun bölümlerine içten dikilen bir kumaştürü. |
bombeli | * Şişkinliği, kabarıklığı olan. |
bombesiz | * Bombesi olmayan. |
bombok | * Çok kötü, çok berbat. |
bomboş | * Büsbütün, tamamen boş. |
bomboz | * Çok boz. |
bon otu | * Patlıcangillerden, hekimlikte kullanılan, uyuşturucu ve zehirli, bir veya iki yıllık otsu bir bitki (Hyoscyamus niger). |
bonbon | * Şeker şerbeti içinde kaynatılıp üzeri şekerle kaplanmışmeyve. |
bonbon şekeri | * Bkz. bonbon. |
bonboncu | * Bonbon yapan veya satan kimse. |
bonbonculuk | * Bonbon yapma veya satma işi. |
boncuk | * Cam, taş, sedef, tahta, plâstik gibi maddelerden yapılan, ortasıdelik, çoğu yuvarlak ve renkli süs tanesi. |
boncuk boncuk | * boncuk gibi yuvarlak taneler durumunda. |
Kategoriler