boşdönmek | * hiçbir şey elde edemeden geri gelmek. |
boşdurmak | * işsiz kalmak, çalışmamak. |
boşdurmamak | * her zaman bir işle uğraşmak. * birinin yaptığına karşılık olarak bir harekette bulunmak. |
boşdüşmek | * (kadın) şeriat hükümlerine göre kocasından ayrılmak. |
boşgezenin boşkalfası | * işsiz güçsüz dolaşan kimse. |
boşgezmekten bedava çalışmak yeğdir | * çalışmak insanıtembellikten kurtarır. |
boşgözlerle bakmak | * anlamsız bakmak. |
boşinanç | * Kaynakları bilimsel ve dinî temele dayanmayan, dar, biçimci inanma, batıl itikat. |
boşkafalı | * akılsız veya bilgisiz. |
boşkâğıdı | * Eski şeriat hükümlerine göre, ayrılmak isteyen kocanın, karısına gönderdiği boşanma kâğıdı. |
boşkalmak | * kimse oturmamak. * işsiz kalmak. |
boşkile dipsiz ambar | * Bkz. dipsiz kile boşambar. |
boşkonuşmamak | * gerçekleri söylemek, bilgisine dayanarak anlatmak. |
boşkoymak | * yoksun bırakmak, mahrum etmek. |
boşküme | * Hiçbir ögesi olmayan küme. |
boşlâf | * Gereksiz, verimsiz, işe yaramayan şekilde konuşma. |
boşol (veya olsun) | * erkeğin karısını boşamak için söylediği söz. |
boşolmak | * evlilik birliği sona ermek, boşanmak. |
boşoturmak | * hiçbir işi, uğraşı olmamak. |
boşsöz | * Bir düşünce anlatmayan, lâf olsun diye söylenmişsöz. |
boştorba ile at tutulmaz | * çıkar veya karşılık gösterilmeden bir kimse bir yere bağlanmaz. |
boşvermek | * aldırmamak. |
boşyere | * Boşuna. |
boşyerine vurmak | * böğürlerine vurmak. |
boşzaman | * Çalışarak geçirilen saatler dışında kalan süre. |
boşa almak | * askıya almak. * (motorlu araçlarda) vites kolunu vitesten kurtarmak, rölântiye almak. |
boşa çıkarmak | * olumlu bir sonuç alınmasınıengellemek. |
boşa çıkmak | * (umut, düşünce gibi şeyler) sonuç vermemek, gerçekleşmemek. |
boşa gitmek | * (harcanan emek, para) hiçbir işe yaramamak, olumlu bir sonuca ulaşamamak. |
boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz | * içinden çıkılamayan güç bir durum karşısında kalındığında söylenir. |
boşa vermek | * boşgeçirmek. |
boşalım | * Boşalmak işi, deşarj. |
boşalma | * Boşalmak işi, inhilâl. * Derdini birine açarak ferahlama, rahatlama. * Elektrik yükünün başka bir iletkene geçişi veya sıfıra düşmesi. |
boşalmak | * Boşduruma gelmek, içinde bir şey kalmamak, inhilâl etmek. * Dışarıya akmak, dökülmek. * Gevşemek, açılmak. * Derdini, sıkıntısını birine anlatarak ferahlamak, deşarj olmak. * (hayvan) Bağından kurtulmak. |
boşaltaç | * Bir kabın içindeki havayı boşaltmaya yarayan araç, hava boşaltma makinesi. |
boşaltı | * Boşaltım. |
boşaltılma | * Boşaltılmak işi veya durumu. |
boşaltılmak | * Boşaltmak işine konu olmak. |
boşaltım | * Boşaltmak işi. * Sistemlerin çalışabilmesi için sürekli olarak gereken boşaltma işlemleri. * Sindirimden sonra bağırsaklarda kalan posanın, idrar torbasındaki idrarın ve ter, tükürük, sümük gibi salgıların vücuttan dışarıatılması, ifrağ. |
boşaltım organı | * Vücuttan dışarıatılması gereken maddeleri toplayıp boşaltan organ. |
boşaltma | * Boşaltmak işi. |
boşaltma havzası | * Sularınıırmağa veya göle veren yerlerin bütünü. |
boşaltmak | * Boşduruma getirmek. * Dökmek, boca etmek. * Bir silâhta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak. * Derdini dökmek. * Kusmak. * Gevşetmek, açmak. |
boşama | * Boşamak işi. |
boşamak | * Kanunlara göre iki eş, aile ilişkisini kesmek. * Karısı ile arasındaki nikâh bağını bozmak. |
boşandırma | * Boşandırmak işi veya durumu. |
boşandırmak | * Boşanmasını sağlamak. * (karı ile kocayı) İstekleri üzerine kanunlara uyarak ayırmak. |
boşanma | * Boşanmak işi. * Eşlerden birinin boşanma ilâmıalmasıyla evlilik birliğinin son bulması. |
boşanma davası | * Eşlerden birinin evlilik birliğine son verecek kararıelde etmek için açtığıdava. |
boşanma ilâmı | * Mahkemenin boşanmayıkesin hükme bağladığını belirterek verdiği resmî belge. |
Kategoriler