Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 86

boşanmak * (karıve koca) Mahkeme kararı ile birbirinden ayrılmak.
* (hayvan) Başlığından, koşum takımından veya bağından kurtulmak.
* Birdenbire ve bol bol akmak.
* (baskıaltında gergin duran bir şey) Birden ve hızla kurtulmak.
* (kapalı bir yerde bulunan insanlar) Birden dışarıçıkmak.
* Dertlerini, yakınmalarınıanlatmak.
* Çok ağlamak.
* Sıyrılmak kurtulmak.
boşatma * Boşatmak işi.
boşatmak * Boşamak işini yaptırmak.
boşattırma * Boşatma işini yaptırtma.
boşattırmak * Boşatma işini yaptırtmak.
boş boğaz * Saklanması gereken şeyleri söyleyiveren, sır saklayamayan, geveze.
* Yerli yersiz konuşan (kimse).
boş boğazlık * Boş boğaz olma durumu.
boş boğazlık etmek * gereksiz, yersiz, düşüncesiz konuşmak.
boşlama * Boşlamak işi, ihmal.
boşlamak * Bırakmak.
* İlgi göstermemek, ihmal etmek.
boşluk * Oyuk, çukur, kapanmamışyer.
* Kesinti, kopukluk.
* Boşgeçen süre.
* Eksiklik, yoksunluk duygusu.
* Yetersizlik.
* İçinde hiçbir cisim bulunmayan uzay, vakum.
boşluk tulumbası * Bkz. boşaltaç.
boşluklu serpme * Zımpara üretiminde tanecikler arasında %50 boşluk kalacak biçimde düzenlenen tane yapıştırma işlemi.
Boşnak * Bosna halkından veya bu halkın soyundan olan kimse.
* Boşnaklara özgü olan, Boşnaklarla ilgili olan.
Boşnak güzeli * Sarısaçlı, al yanaklı, ablak yüzlü güzel.
Boşnakça * Çoğunlukla Bosna-Hersek Cumhuriyet’inde yaşayan Bosna Müslümanlarının kullandığıdil.
Boşnaklık * Boşnak olma durumu.
boşta gezmek * işsiz olmak.
boşta kalmak * işsiz kalmak.
boşu boşuna * Gereksiz yere, boşuna.
boşuna * gereksiz, yararsız yere, boşyere, beyhude, nafile.
boşuna * Boşyere, yararsız yere, gereksiz, beyhude, nafile, tevekkeli.
bot * Küçük gemi.
* Ağaç, plâstik veya kauçuktan yapılmışküçük sandal.
bot * Uzun konçlu, kapalıayakkabı.
botanik * Bitki bilimi, nebatat.
botanik bahçesi * Otsu veya çalıtürü bitkilerin yetiştirildiği ve incelemelerinin yapıldığıhalka açık bahçe.
botanik parkı * Otsu ve çalıtürü bitkiler ve değişik ağaç türleri ile düzenlenmiş, dinlenme ve gezme amacıyla halka açık
genişalan.
botanikçi * Bitki bilimci.
boy * Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktasıarasındaki uzaklık.
* Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en karşıtı.
* Uzunluk.
* Yol, ırmak, deniz kıyısı.
* Kumaşiçin ölçü.
* Süre.
* Uzaklık.
* Destan.
boy * Ortak bir atadan türediklerine, birbirleriyle kan akrabalığı bulunduğuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve
ekonomik ilişkilerini anaerkil, ataerkil anlayışıuygulayan geleneksel topluluk, kabile, klân.
boy abdesti * İslâm dininin gerekli bulduğu durumlarda ve biçimde yıkanıp abdest alma, gusül.
boy almak (veya sürmek) * boyu uzamak, boylanmak.
boy atmak * boyu uzamak, boylanmak, gelişmek.
boy aynası * İnsanı bütünüyle gösteren büyük ayna.
boy beyi * Boyun en saygın ve lider kimliğine sahip kişisi.
boy bos * Vücudun yapısı bakımından biçimi.
* Geçerlilik, değer.
boy bos yerinde * uzun ve biçimli.
boy boy * Çeşitli büyüklük ve nitelikte.
boy göstermek * görünmek.
* gösterişyapmak.
boy menteşe * Düz yaprak menteşe benzeri 1,75-3,50 cm uzunluğunda menteşe.
boy otu * Baklagillerden, çiçekleri mavi, sarıveya beyaz renkli, kurutulan tohumlarıçemen yapımında kullanılan bir
bitki (Trigonella faenum-graecum).
boy ölçüşmek * yarışmak.
boy pos * Bkz. boy bos.
boy vermek * (su) insan boyunu aşacak kadar derin olmak.
* suya dalarak boyu ile suyun derinliğini ölçmek.
* büyümek.
boy vermemek * sığolmak, (su) insan boyunu geçmemek.
boya * Renk vermek, dışetkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde.
* Renk.
* Yazmak için kullanılan mürekkep.
* Aldatıcı görünüş.
boya çekmek * boyuna büyümek, uzamak.
boya fırçası * Boya sürmek veya resim yapmak için kullanılan değişik tür ve ölçülerde fırça.
boya kalemi * Resim yapmak için kullanılan değişik renkli kalem.
boya kökü * Bitki köklerinden elde edilen tabiî boya.

Bir yanıt yazın