Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 89

boyu boyuna, huyu huyuna * karıkoca veya arkadaşlar arasında her bakımdan uygunluk olması gerekir.
boyun * Gövdenin başla omuz arasında kalan bölgesi.
* Şişe, güğüm gibi kapların veya vida, cıvata gibi araçların dar olan üst bölümü.
* Sorumluluk.
* Dağsırtlarında geçmeye elverişli alçak yer.
boyun bağı * Gömlek yakasının altından geçirilip süs olarak bağlanan uzun, enlice kumaşparçası, kravat.
boyun bir karışuzadı * gereği olmayan o işi yapmakla sanki yükseldin anlamında söylenir.
boyun borcu * Yapılması gereken ödev, vecibe.
boyun bükmek * Bkz. boynunu bükmek.
boyun eğmek * isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak.
boyun kesmek * başınıeğmek.
boyun kırmak * saygıduyulan bir kimse karşısında, ayakta iken başıöne bükmek.
boyun olmak * kefil olmak.
boyun vermek * buyruk altına girmek.
boyuna * Ene dik olarak, boyunca, uzunlamasına, tulânî.
* (bo’yuna) Ara vermeden, durmaksızın.
boyuna bosuna bakmadan * fizik yapısının gereğince gelişmemişolmasını göz önünde bulundurmadan.
boyunca * Boyu veya uzunluğu kadar.
* Sürdüğü zaman kadar, süresince.
boyunca çocuğu olmak * yetişkin çocuğu olmak.
boyunduruğa atmak (veya almak) * (güreşte) hasmın başınıkoltuk altına alıp boynuna kol dolamak.
boyunduruğa vurmak * baskıaltına almak.
boyunduruk * Çift süren veya arabaya koşulan hayvanların birlikte yürümelerini sağlamak için boyunlarına geçirilen bir
tür ağaç çember.
* Zulüm ve zorbalık baskısı, esaret.
* Güreşte hasmın başınıkoltuk altına alıp boynuna kol dolama oyunu.
* Kapıveya pencere gibi açıklıkların üzerine konulan ağaç, taşveya beton kiriş, lento.
* Mengenenin üst yanındaki kemer biçimli bölüm.
boyunduruk altına girmek * başkasının baskısıaltında kalmak.
boyunduruk parası * Bir mahalleden veya köyden başka yere gelin götürülürken, kaynatanın, gelinin ayrıldığıyerin delikanlılarına
verdiği bahşiş.
boyunlandırmak * Kapsam kazandırmak.
boyunlu * Boynu olan.
boyunluk * Boyuna sarılan şey, boyun sargısı.
boyunun ölçüsünü almak * kendi yetersizliğini, beceriksizliğini anlamak; beklediği yakınlığı görememek.
boyut * Bir cismin herhangi bir yöndeki uzanımı.
* Nitelik, genişlik, kapsam.
* Durum.
* Doğruların, yüzeylerin veya cisimlerin ölçülmesinde ele alınan üç doğrultudan uzunluk, genişlik ve
derinlikten her biri, buut.
boyut katmak * başka veya yeni bir görüşaçısıvermek, genişlik, kapsam ve içerik kazandırmak.
boyut kazanmak * yeni bir durum, içerik, genişlik, kapsam kazanmak.
boyutlandırma * Boyutlandırmak işi.
boyutlu * Boyutu olan.
boyutsuz * Boyutu olamayan.
boz * Açık toprak rengi.
* Bu renkte olan.
* Açılmamış, sürülmemiş(toprak).
boz bulanık * Çok bulanık.
boz madde * Sinir hücrelerinden oluşan, beyinde dış, omurilikte iç tabaka.
boz yel * Lodos.
boza * Arpa, darı, mısır, buğday gibi tahılların hamurunun ekşitilmesiyle yapılan koyuca, tatlıveya mayhoşiçecek.
boza gibi * (sıvılar için) koyu ve bulanık.
boza olmak * utanmak, bozum olmak.
bozacı * Boza yapan veya satan kimse.
bozacılık * Boza yapma veya satma işi.
bozahane * Boza yapılan yer.
bozarık * Bozarmışolan.
bozarma * Bozarmak işi veya durumu.
bozarmak * Rengi boz olmak, renk değiştirmek, rengini atmak.
bozayı * Tehlikeli bir cins ayı.
bozbakkal * Karatavukgillerden, boz renkli ardıç kuşu (Turdus pil ris).
bozca * Rengi boza çalan.
* İşlenmemiş, çalılık toprak, ham tarla.
bozdoğan * Bir doğan türü (Falco aesalon).
* Yeniçeriler tarafından kullanılan ve atların eyerlerinde asılıduran altıtoplu gürz.
bozdur bozdur harca * çok az olan şeyler için alay olarak kullanılır.
bozdurma * Bozdurmak işi.
bozdurmak * Bozmak işini yaptırmak.

Bir yanıt yazın