bahsetmek | * Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak, sözünü etmek. |
bahsi geçmek | * bir konu üzerinde konuşulmuşolmak. |
bahsi kapamak | * bir konu üzerindeki konuşmayıkesmek. |
bahsi kaybetmek | * ileri sürülen, savunulan görüşün yanlışolduğu ortaya çıkmak. |
bahsi kazanmak | * ileri sürülen, savunulan görüşün doğru olduğu belli olmak. |
bahsi tazelemek | * konuşmayıaynıkonu üzerine getirmek. |
bahşetme | * Bahşetmek işi. |
bahşetmek | * Bağışlamak, sunmak. |
bahşiş | * Bir hizmet görene hakkından ayrı olarak verilen para. |
bahşiş(veya beleş) atın dişine bakılmaz | * para verilmeden sağlanan bir şeyin ufak tefek kusurlarınıhoşgörmelidir. |
baht | * Olacakların, kaçınılmaz olduğunu belirleyen ilâhî iradenin insan için veya bir toplum için çizdiği hayat tarzı, kader, talih. * Şans, mutluluk. |
baht işi | * Talihe bırakılmış, talihe bağlı iş. |
bahtıaçık | * Talihli. |
bahtıaçık olmak | * bir konuda şansıyaver gitmek, talih yüzüne gülmek. |
bahtıaçılmak | * talihi dönüp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek. |
bahtı bağlı olmak | * talihi kapalı olmak. * (kızlar için) evlenecek istekli çıkmamak. |
bahtıkapanmak | * talihsizliğe uğramak, istenen sonuca ulaşmamak. |
bahtıkara | * Mutsuz, talihsiz. |
bahtıkara olmak | * sürekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak. |
bahtına küsmek | * talihsizliğinden yakınmak. |
bahtiyar | * Bahtı olan, bahtlı, talihli, mutlu. |
bahtiyarlık | * Bahtlı olma durumu, mutluluk. |
bahtlı | * Bahtı iyi olan, mutlu, talihli. |
bahtsız | * Bahtıkötü olan, mutsuz, talihsiz. |
bahtsızlık | * Bahtsız olma durumu, mutsuzluk. |
bahusus | * Hele, özellikle, üstelik. |
bak bak! | * şaşma bildirir. |
bak! | * işte. * şaşma anlatır. * küçümseme bildirir. |
bakaç | * Dürbün. |
bakakalma | * Bakakalmak işi veya durumu. |
bakakalmak | * Şaşkınlığa uğrayıp ne yapacağını bilmez durumda kalmak. |
bakalım (veya bakayım) | * içinde yer aldığıcümlenin güvensizlik, kuşku, merak, uyarma gibi anlamlarınıpekiştirir. |
bakalit | * Formaldehit ile bir fenolün yoğunlaşmasısonucu elde edilen yapay reçine. |
bakalitli | * Bakalit bulunduran, bakalit kaplamalı. |
bakalorya | * (eskiden üniversite ve yüksek okullara girebilmek için lise öğreniminden sonra verilen) Olgunluk sınavı. |
bakam | * Baklagillerden, odunundan kırmızı boya çıkarılan bir ağaç, bakkam (Haematoxylon campechianum). |
bakan | * Bakmak işini yapan (kimse). * Hükûmet işlerinden birini yönetmek için, genellikle milletvekilleri arasından, baş bakan tarafından seçilerek cumhurbaşkanınca onaylandıktan sonra iş başına getirilen yetkili, vekil, nazır. |
bakanak | * Gevişgetiren hayvanların ayaklarının arkasındaki körelmiştırnak, kemik çıkıntısı. |
bakanlar kurulu | * Baş bakan ve bakanlardan oluşan kurul, hükûmet. |
bakanlık | * Bakan olanın durumu ve görevi, vekillik. * Bakanın yönetimi altındaki kuruluşların bütünü veya bu kuruluşların bulunduğu yer, nezaret, vekâlet. |
bakar | * Öküz, sığır. |
bakar kör | * Gözleri sağlam göründüğü hâlde göremeyen. * Çok dikkatsiz (kimse). |
bakar mısınız? | * seslenme ünlemi. |
bakara | * İskambil kâğıdı ile oynanan bir kumar. |
bakarak | * göre. |
bakarsın | * olur ki. |
bakaya | * Kalıntılar. * Askerlik çağına girenlerden son yoklamada bulunarak askere alınmışolduklarıhâlde çağrıldıklarında gelmeyen veya gelip de kıtalarına gitmeden toplandıklarıyerlerden veya yollardan savuşanlar. * Ait olduğu yıl içinde toplanamayıp ertesi yıla kalan vergiler. |
bakı | * Özellikle dağlık yörelerde bir yamacın güneş ışınlarına, güneye veya kuzeye karşıkonumunu belirleyen, bunun sonucu olarak da doğal şartlarınıtespit eden durumu. * Fal. |
bakıcı | * Bakmak işiyle görevlendirilen kimse. * Bir şeyi satın almayıdüşünmeden yalnızca bakarak ilgilenen (kimse). * Falcı. |
bakıcılık | * Bakmak işi. * Falcılık. |
Kategoriler