buğday güvesi | * Tahıla zarar veren küçük bir kelebek (Tinea granella). |
buğday pası | * Pas mantarı gillerden asalak bir mantar (Puccinia graminisi). * Bu mantarın buğday ve benzeri bitkilerin yapraklarında oluşturduğu hastalık. |
buğday rengi | * (ten için) Açık esmer. |
buğday sürmesi | * Buğday başaklarından oluşan ilkel mantar (Tilletia tritici). * Bu mantarın yol açtığıhastalık. |
buğday unu | * Yabancımaddelerinden temizlenmişve tavlanmış buğdayların tekniğine uygun olarak öğütülmesiyle elde edilen bir ürün. |
buğdaycıl | * Bataklık yerlerde, patates, pancar tarlalarında yaşayan göçücü bir kuş(Luscinia svecica cyanecula). |
buğdaygiller | * Bir çeneklilerden, örneği buğday, yulaf, arpa, pirinç, çavdar, mısır, ayrık ve çayır otları, kamış, bambu olan, çiçekleri başak durumunda büyük bir bitki familyası. |
buğdaysı | * Buğdayıandıran. |
buğdaysımeyve | * Çok ince olan kabuğu, zarından ayrılmayacak derecede kaynaşmışolan tohum izlenimi veren bir kuru meyve. |
buğdaysıtane | * Bkz. buğdaysımeyve. |
buğdaysıtohum | * Bkz. buğdaysımeyve. |
buğra | * Erkek deve, iki hörgüçlü deve. |
buğu | * Isıetkisiyle gaz durumuna geçen sıvı. * Soğuk bir cisim üzerinde ince bir tabaka durumunda yoğunlaşmışsıvı. |
buğu evi | * Hastalık dolayısıyla mikroplu sayılan eşyanın sıcak buğu ile temizlendiği yer, tephirhane. |
buğu kebabı | * Et, arpacık soğanı, domates, sarımsak, kekik ve baharat kullanılarak hiç su konmadan hazırlanan bir et yemeği. |
buğul buğul | * Buğu çıkararak. |
buğulama | * Buğulamak işi. * Buğuda pişmiş(yemek). |
buğulamak | * Buğudan geçirmek, buğuya tutmak. * Bazıyemekleri buğu ile pişirmek. |
buğulandırma | * Buğulandırmak işi. |
buğulandırmak | * Buğulanmasına yol açmak. |
buğulanış | * Buğulanmak işi veya biçimi. |
buğulanma | * Buğulanmak işi. |
buğulanmak | * Üzerinde buğu oluşmak, buğu ile kaplanmak. |
buğulaşma | * Buğulaşmak işi, buharlaşma. |
buğulaşmak | * Buğu durumuna gelmek, buharlaşmak. |
buğulaştırıcı | * Suyu buğu durumuna getirmek için kullanılan (araç). |
buğulu | * Üzerinde buğu bulunan, buğulanmış. * Süzgün, dalgın bakışlı olan (göz). |
buğulu buğulu | * Nemli, dolu dolu, yaşlı. |
buğur | * Buğra. |
buğusu üstünde | * sıcak sıcak, sıcaklığı azalmamışdurumda. |
buhar | * Isıetkisiyle sıvıların ve bazıkatıların dönüştükleri gaz durumu. |
buhar kazanı | * Buhar elde etmekte kullanılan kazan. |
buhar kurutucusu | * Buhar içerisindeki su damlacıklarınıayıran ve kuru buhar elde edilmesini sağlayan araç. |
buhar makinesi | * Buhar basıncıyla işleyen makine. |
buhar olmak | * yok olmak, kaybolmak. |
buhar valfı | * Buharlıısınma sisteminde, kalorifer dairelerinde buhar akışınıkesmeye ve dengelemeye yarayan alet. |
buharlaşma | * Buharlaşmak işi, buğulaşma, tebahhur. |
buharlaşma noktası | * Bir sıvının kaynatılma sonucunda buhar durumuna geçme derecesi. |
buharlaşmak | * Buhar durumuna dönüşmek, buğulaşmak, tebahhur etmek. * Dalgınlaşmak, hayaller içinde kalmak. |
buharlaştırıcı | * Buharlaşma işlemini gerçekleştiren alet. |
buharlaştırma | * Buharlaştırmak işi. |
buharlaştırmak | * Bir sıvıyıkaynatarak buhar durumuna getirmek. * Bir sıvıyı ince damlacıklar durumunda damıtmak. |
buharlayıcı | * Buhar hâline getiren (makine vb.). |
buharlı | * Buharı olan. * Buhar gücü ile çalışan. |
buharlı gemi | * Buhar gücüyle çalışan gemi. |
buharlıısıtma | * Buharın taşıdığıısıdan yararlanarak yapılan ısıtma. |
buharlımakine | * Buharla çalışan makine. |
buharlıtren | * Buhar gücüyle çalışan tren. |
buharlıütü | * Çıkardığı buharla kuru çamaşırlarıütülemeye hazır duruma getiren ütü. |
buhran | * Bunalım, bunluk, kriz. |
Kategoriler