Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 98

bulaşıcıhastalık * Mikrop yolu ile yayılan hastalık.
bulaşık * Yiyecek veya içecekte kullanılan yıkanmamışmutfak eşyasıveya kap kacak.
* Bulaşmışolan.
* Yapışkan, sulu.
* İz, etki, kalıntı.
bulaşık adam * Yolsuz, uygunsuz işler yapan, sataşma alışkanlığı olan kimse.
bulaşık bezi * Bulaşıklarıyıkamak için kullanılan bez.
bulaşık deniz * Mayın tehlikesi olan deniz.
bulaşık deterjanı * Bulaşık tozu.
bulaşık eldiveni * Bulaşık yıkarken kullanılan plâstikten yapılmışgeçirimsiz eldiven.
bulaşık gemi * Tayfalarında veya içindeki yolcular arasında bulaşıcıhastalık bulunan gemi.
bulaşık iş * Yolsuz, uygunsuz, kirli iş.
bulaşık makinesi * Bulaşık yıkamaya yarayan alet.
bulaşık makinesi tuzu * Bulaşık makinelerinde suyun içinde veya yıkananların üzerinde kireç kalıntılarınıyok eden kimyasal
bileşim.
bulaşık suyu * Bulaşık yıkarken kullanılan su.
bulaşık suyu gibi * (sulu yiyecek ve içecekler için) kötü hazırlanmış, tadıtuzu olmayan.
bulaşık tozu * Bulaşıklarıyıkarken kullanılan, temizleme ve arıtma özelliği bulunan toz.
bulaşıkçı * İşi kirli kaplarıyıkamak olan kimse.
bulaşıkçılık * Bulaşıkçının işi.
bulaşıkhane * Kışla, okul, otel gibi yerlerde bulaşık yıkamaya ayrılan özel bölüm.
bulaşıklık * Bulaşık olma durumu.
bulaşılma * Bulaşılmak işi veya durumu.
bulaşılmak * Bulaşmak işine konu olmak.
bulaşkan * Bulaştığıyerden kolay temizlenemeyen, yapışkan.
* Sataşma, kavga etme alışkanlığı olan.
bulaşkanlık * Bulaşkan olma durumu.
bulaşma * Bulaşmak işi.
bulaşmak * Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek.
* İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek.
* (hastalık) Geçmek, sirayet etmek.
* Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek.
* İstemeden veya rastlantısonucu bir işe karışmak.
bulaştırılma * Bulaştırılmak işi veya durumu.
bulaştırılmak * Bulaştırmak işine konu olmak.
bulaştırma * Bulaştırmak işi veya durumu.
bulaştırmak * Bulaşmasına yol açmak.
bulatmak * Bulaştırmak.
buldok * Köpekgillerden, burnu basık, alt çenesi üsttekinden uzun, iri ve güçlü bir köpek türü (Canis familiaris
molosus hibernicus).
buldozer * Önündeki geniş bıçakla toprağısıyırıp engebeleri kaldıran, tekerlekli veya tırtıllı bir yol makinesi.
buldukça bunar (veya bulmuşda bunuyor) * bulduğuyla yetinmiyor da daha çoğunu istiyor.
buldumcuk * Sonradan görme.
buldumcuk olmak * bir şeye sonradan ulaşınca şımarmak.
buldurma * Buldurmak işi.
buldurmak * Bulmak işini yaptırmak.
buldurtma * Buldurtmak işi.
buldurtmak * Bulmasınıveya buldurmasını sağlamak.
Bulgar * Slâvların güney kolundan olan bir halk veya bu halkın soyundan olan kimse.
* Bulgaristan’a özgü olan, Bulgaristanla ilgili olan.
Bulgarca * Bulgar dili.
bulgari * Dört telli bağlama.
Bulgaristanlı * Bulgaristan halkından olan ( kimse).
bulgu * Var olduğu hâlde bilinmeyeni bulup ortaya çıkarma işi ve bu işin sonunda elde edilen şey.
* Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.
* Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalığın belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom.
bulgulama * Bulgulamak işi.
* Yeni olaylarıve bilgileri bulma yöntemi ve öğretisi.
bulgulamak * Yeni olaylarıve bilgileri bulmak.
bulgur * Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğday.
* Sert ve ufak taneler durumunda yağan kar, ebe bulguru.
bulgur bulgur * Bulgur tanesi gibi.
bulgur çorbası * Domates, bulgur, taze biber, soğan, tereyağıve salça kullanılarak hazırlanan bir çorba türü.
bulgurcu * Bulgur yapan ve satan kimse.
bulgurcuk * Güneşyüzeyinde teleskopla seçilebilen küçük, dairesel görünüşlü parçacıklardan her biri.

Bir yanıt yazın