bulaşıcıhastalık | * Mikrop yolu ile yayılan hastalık. |
bulaşık | * Yiyecek veya içecekte kullanılan yıkanmamışmutfak eşyasıveya kap kacak. * Bulaşmışolan. * Yapışkan, sulu. * İz, etki, kalıntı. |
bulaşık adam | * Yolsuz, uygunsuz işler yapan, sataşma alışkanlığı olan kimse. |
bulaşık bezi | * Bulaşıklarıyıkamak için kullanılan bez. |
bulaşık deniz | * Mayın tehlikesi olan deniz. |
bulaşık deterjanı | * Bulaşık tozu. |
bulaşık eldiveni | * Bulaşık yıkarken kullanılan plâstikten yapılmışgeçirimsiz eldiven. |
bulaşık gemi | * Tayfalarında veya içindeki yolcular arasında bulaşıcıhastalık bulunan gemi. |
bulaşık iş | * Yolsuz, uygunsuz, kirli iş. |
bulaşık makinesi | * Bulaşık yıkamaya yarayan alet. |
bulaşık makinesi tuzu | * Bulaşık makinelerinde suyun içinde veya yıkananların üzerinde kireç kalıntılarınıyok eden kimyasal bileşim. |
bulaşık suyu | * Bulaşık yıkarken kullanılan su. |
bulaşık suyu gibi | * (sulu yiyecek ve içecekler için) kötü hazırlanmış, tadıtuzu olmayan. |
bulaşık tozu | * Bulaşıklarıyıkarken kullanılan, temizleme ve arıtma özelliği bulunan toz. |
bulaşıkçı | * İşi kirli kaplarıyıkamak olan kimse. |
bulaşıkçılık | * Bulaşıkçının işi. |
bulaşıkhane | * Kışla, okul, otel gibi yerlerde bulaşık yıkamaya ayrılan özel bölüm. |
bulaşıklık | * Bulaşık olma durumu. |
bulaşılma | * Bulaşılmak işi veya durumu. |
bulaşılmak | * Bulaşmak işine konu olmak. |
bulaşkan | * Bulaştığıyerden kolay temizlenemeyen, yapışkan. * Sataşma, kavga etme alışkanlığı olan. |
bulaşkanlık | * Bulaşkan olma durumu. |
bulaşma | * Bulaşmak işi. |
bulaşmak | * Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek. * İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek. * (hastalık) Geçmek, sirayet etmek. * Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek. * İstemeden veya rastlantısonucu bir işe karışmak. |
bulaştırılma | * Bulaştırılmak işi veya durumu. |
bulaştırılmak | * Bulaştırmak işine konu olmak. |
bulaştırma | * Bulaştırmak işi veya durumu. |
bulaştırmak | * Bulaşmasına yol açmak. |
bulatmak | * Bulaştırmak. |
buldok | * Köpekgillerden, burnu basık, alt çenesi üsttekinden uzun, iri ve güçlü bir köpek türü (Canis familiaris molosus hibernicus). |
buldozer | * Önündeki geniş bıçakla toprağısıyırıp engebeleri kaldıran, tekerlekli veya tırtıllı bir yol makinesi. |
buldukça bunar (veya bulmuşda bunuyor) | * bulduğuyla yetinmiyor da daha çoğunu istiyor. |
buldumcuk | * Sonradan görme. |
buldumcuk olmak | * bir şeye sonradan ulaşınca şımarmak. |
buldurma | * Buldurmak işi. |
buldurmak | * Bulmak işini yaptırmak. |
buldurtma | * Buldurtmak işi. |
buldurtmak | * Bulmasınıveya buldurmasını sağlamak. |
Bulgar | * Slâvların güney kolundan olan bir halk veya bu halkın soyundan olan kimse. * Bulgaristan’a özgü olan, Bulgaristanla ilgili olan. |
Bulgarca | * Bulgar dili. |
bulgari | * Dört telli bağlama. |
Bulgaristanlı | * Bulgaristan halkından olan ( kimse). |
bulgu | * Var olduğu hâlde bilinmeyeni bulup ortaya çıkarma işi ve bu işin sonunda elde edilen şey. * Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice. * Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalığın belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom. |
bulgulama | * Bulgulamak işi. * Yeni olaylarıve bilgileri bulma yöntemi ve öğretisi. |
bulgulamak | * Yeni olaylarıve bilgileri bulmak. |
bulgur | * Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğday. * Sert ve ufak taneler durumunda yağan kar, ebe bulguru. |
bulgur bulgur | * Bulgur tanesi gibi. |
bulgur çorbası | * Domates, bulgur, taze biber, soğan, tereyağıve salça kullanılarak hazırlanan bir çorba türü. |
bulgurcu | * Bulgur yapan ve satan kimse. |
bulgurcuk | * Güneşyüzeyinde teleskopla seçilebilen küçük, dairesel görünüşlü parçacıklardan her biri. |
Kategoriler