bulgurculuk | * Bulgurcunun işi veya mesleği. |
bulgurlama | * Bulgurlamak işi. |
bulgurlamak | * Bulgur tanaleri gibi küçük parçalara ayırmak. |
bulgurlanma | * Bulgur taneleri gibi küçük parçalara ayrılma. * Güneşyüzeyinde bulgurcuk denilen taneciklerin kaynaşması olayı. |
bulgurlu köfte | * İnce bulgurla yoğrulmuşköfte. |
bulgurlu pilâv | * Bulgurla pişirilen pilâv. |
bulgurluk | * Bulgur yapmaya elverişli. |
Bulgurlu’ya gelin mi gidecek? | * gereği yokken ivedi ve sürekli olarak dikiş, nakışgibi işlerle uğraşanlara şaka yollu söylenir. |
bulgusal | * Bulguyla ilgili, bulguya ait. |
bulgusal yöntem | * Öğretilmek istenen şeyi, öğrencilerin kendilerinin bulmasınısağlayan öğretim yöntemi. |
bullak | * Bkz. allak bullak. |
bulma | * Bulmak işi. |
bulmaca | * Çeşitli biçimlerde düzenlenen ve düşündürerek, aratarak buldurmayıamaç edinen oyun. |
bulmak | * Arayarak veya aramadan, bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak; bir şeyi elde etmek. * Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek. * Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek. * İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek. * İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak. * Bir yer, bir noktaya erişmek, ulaşmak. * Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak. * Seçmek, uygun saymak. * Sağlamak, temin etmek. * (kabahat, suç, kusur için) Yüklemek. * Erişmek. * Cezaya uğramak. * Hatırlamak. |
bulucu | * Bir şeyi bulan, bir buluşyapan kimse, kâşif. * Gazları, mayınları, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgaları bulmaya yarayan araç, detektör. |
bulûğ | * Erin olma, baliğolma, erinlik. |
bulûğçağı | * Ergenlik çağı. |
bulûğa ermek | * erinleşmek. |
bulundurma | * Bulundurmak işi. |
bulundurmak | * Var olmasını, hazır bulunmasını sağlamak. * Eksik etmemek. |
bulunma | * Bulunmak işi. |
bulunmak | * Bulmak işine konu olmak. * Herhangi bir durumda olmak. * (bir yerde) Olmak. * Bulunmaz, eşsiz, benzersiz, güç bulunan. |
bulunmaz Hint kumaşı | * çok az bulunduğu ve çok değerli olduğu sanılan şey. |
buluntu | * Kazıveya araştırmalarla ortaya çıkarılmışolan, bazen de rast gelinerek bulunan eski çağlardan kalma eşya. * Sokakta bulunup alınan çocuk. |
bulup buluşturmak | * çaba göstererek sağlamak, yaratmak. |
buluş | * Bulmak işi veya biçimi. * İlk defa yeni bir şey yaratma, icat. * Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat. * Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak, bunların işlenişinde yeni bir yol tutma. |
buluşhakkı | * Bir buluşun veya o buluşu uygulama alanında kullanma hakkının bir kimseye ait olduğunu gösteren belgeye karşılık kazanılan hak. |
buluşma | * Buluşmak işi. |
buluşma yeri | * Buluşulacak yer. |
buluşmak | * Bir araya gelmek; karşılaşmak. * Önceden belirlenmiş bir yer ve zamanda bir araya gelmek. * Kavuşmak. |
buluşturma | * Buluşturmak işi. |
buluşturmak | * Bir araya gelmelerini sağlamak, bir araya getirmek. |
buluşulma | * Buluşulmak işi. |
buluşulmak | * Buluşmak işi yapılmak. |
bulut | * Atmosferdeki su damlacıklarıve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıklarıhava olaylarıyla birbirinden ayrılan yığınlar. * Herhangi bir şeyden oluşan yoğun yığın. * Keder, endişe. |
bulut gibi | * çok sarhoş. |
bulutçuk | * Küçük bulut. |
bulutlanma | * Bulutlanmak işi. |
bulutlanmak | * Bulutlarla kaplanmak. * Kederlenmek, hüzünlenmek. |
bulutlu | * Bulutlarla kaplanmış, bulutlanmış. * Üzerinde bulut varmışgibi bulanık görünen. * (bellek için) Karışık, net olmayan. |
bulutsu | * Uzayda ekseni çevresinde yavaşça dönen, kızgın gaz ve tozlardan oluşmuşgök varlığı, nebülöz. |
bulutsuz | * Bulutu bulunmayan, açık, berrak. |
buluttan nem kapmak | * en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak. |
bulvar | * Şehir içinde ağaçlı, geniş cadde. |
bumbar | * Büyükbaşve küçükbaşhayvanların kalın bağırsağı. * Bu bağırsağa ciğer, kıyma, pirinç veya bulgur doldurularak yapılan yemek. * Soğuğun girmesini önlemek için kapıve pencere aralıklarına takılan, içi pamuk dolu, uzun bez kılıf. |
bumburuşuk | * Çok, iyice buruşmuşolan. |
bumbuz | * Çok soğuk. |
bumerang | * Kıvrık bir sopaya benzeyen ve fırlatıldığında geri dönen, ağaçtan yapılma bir av aracı. |
bumlama | * Bumlamak işi. |
bumlamak | * Lâstik tırnaklarının janta iyi oturmamasından dolayıjantın iç lâstik üzerine basmasısonucu lâstik patlamak. |
Kategoriler