Kategoriler
C SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük C Sayfa 11

celep * Koyun, keçi, sığır gibi kesilecek hayvanların ticaretini yapan kimse.
* Topkapı, Galata, İbrahim Paşa ve Edirne saraylarına alınıp türlü devlet hizmetleri için aday olarak
yetiştirilen genç.
celeplik * Koyun, keçi, sığır gibi kesilecek hayvanların ticaretini yapma işi.
celî * Açık, aşikâr.
* Parlak, cilâlı.
celî yazı * (Arap harfleriyle) Uzaktan okunacak biçimde istif edilmişiri sülüs levha yazısı.
celil * Çok büyük, ulu.
* Tanrı’nın sıfatlarından biri.
cellât * Ölüm cezasına çarptırılanlarıöldürmekle görevli olan kimse.
* Acımasız, katıyürekli, kolaylıkla suç işleyen, zalim.
cellât gibi * acımasız.
cellâtlık * Cellâdın görevi.
* Katıyüreklilik, zalimlik.
celp * Getirtme, kendi üzerine çekme.
* Mahkeme tarafından dava edene, edilene veya tanıklara gönderilen çağrı belgesi.
* Askerlik ödevini yapmaya çağırma.
celp etmek * kendine çekmek.
* getirmek.
celp kâğıdı * Çağrıkâğıdı, çağrı belgesi, celpname.
celpname * Celp kâğıdı, çağrı belgesi.
celse * Oturum.
celseyi açmak * oturumu açmak.
celseyi tatil etmek * oturuma ara vermek.
cemaat * Bir imama uyup namaz kılan kişiler.
* İnsan kalabalığı.
* Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu.
cemaat ne kadar çok olsa (veya cami ne kadar büyük olsa) imam gene bildiğini okur * bir yetkili kimse, çevresindekilerin düşüncesi ne olursa olsun kendi istediğini yapmaya çalışır.
cemaate uymak * içinde bulunulan bir topluluğa uyarak davranmak.
cemaatimüslimin * Müslüman halk.
cemaatle namaz kılmak * imama uyarak namaz kılmak.
cemaatleşme * Cemaatleşmek işi veya durumu.
cemaatleşmek * Cemaat hâline gelmek.
cemaatli * Cemaati olan.
cemaatsiz * Cemaati olmayan.
cemaatsizlik * Cemaatsiz olma durumu.
cemadat * Cansızlar, cansız varlıklar.
cemal * Yüz güzelliği.
cem’an * Toplayarak, toplam olarak, hepsi.
cem’an yekûn * Toplam olarak, hepsinin tamamı.
cemaziyülâhır * Ay takviminin altıncıayı, küçük tövbe ayı.
cemaziyülevvel * Ay takviminin beşinci ayı, büyük tövbe ayı.
cemaziyülevvelini bilmek * bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek.
cembiye * Bir çeşit eğri kama, hançer.
cembiyeli * Cembiyesi olan.
cembiyesiz * Cembiyesi olmayan.
cemetme * Cemetmek işi.
cemetmek * Toplamak, bir araya getirmek.
cemi * Bütün, hep, (bir şeyin) hepsi, (bir şeyin) tümü.
* Toplama.
* Toplama.
* Çoğul, çokluk.
cemil * (erkek için) Güzel.
* Tanrı’nın sıfatlarından biri.
cemile * (kadın için) Güzel.
* Gönül alıcıdavranış.
cemilendirme * Çoğullandırma işi.
cemilendirmek * Çoğullandırmak, çokluk hâline getirmek.
cemilenme * Çoğullanma işi.
cemilenmek * Çoğullanmak.
cemiyet * Dernek.
* Topluluk, toplum.
* Düğün.
* Birbirine uygun veya zıt anlamlıkelimeleri tenasüp veya tezat sanatlarıyoluyla bir araya getirme.
* Bir olayıveya kişiyi kutlama amacıyla bir araya gelen topluluk.
cemiyetli * Cemiyet içinde geçen, derli toplu, dağınık olmayan.
cemre * Şubat ayında birer hafta aralıklarla önce havada, sonra suda ve en sonra toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık
yükselişi.
cemre düşmek * sıcaklık yükselişi o hafta içindeki günde başlamak.
cenabet * Cünüp.
* Pis, kötü, hoşlanılmayan kimse veya şey.
Cenabıhak * Allah, Tanrı.

Bir yanıt yazın