çardaş | * İki veya dört zamanlıMacar halk dansı. |
çare | * Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yol, çıkar yol, çözüm yolu. * Bir şeyi önleme, tedavi yolu, deva. |
çaresine bakmak | * gerekeni yapmak, çözüm yolu bulmak. |
çaresiz | * Çaresi bulunmayan, onulmaz. * Çare bulamayan (kimse), bîçare. * İster istemez. |
çaresiz kalmak | * çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak. |
çaresizlik | * Çaresiz olma durumu. |
çareviç | * Çarın oğlu. |
çargâh | * Türk müziğinde “do” perdesinin adı. * Bu perdede karar kılan makam. |
çarık | * Tabaklanmamışsığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayak giyeceği. * Araba yokuşaşağı giderken tekerleği frenlemek için altına sürülen demir levha. * Para cüzdanı. |
çarıkçı | * Çarık yapan veya satan kimse. |
çarıkçılık | * Çarık yapma veya satma işi. |
çarıklı | * Ayağına çarık giymiş. |
çarıklıerkânıharp | * Kurnaz veya uyanık köylüler için şaka yollu söylenir. |
çarıklık | * Çarık yapmaya elverişli. * Çarık konulacak yer. |
çarıksız | * Çarığı olmayan veya çarık giymemiş. |
çariçe | * Çarın karısına veya kadın çara verilen unvan. |
çark | * Bir eksenin döndürdüğü tekerlek biçimindeki makine parçası. * Herhangi bir kıt’anın, biçimini ve düzenini bozmadan kanatlarından biri çevresinde dönerek yön değiştirmesi. |
çark çevirmek | * aynıyol üzerinde dönerek gitmek. |
çark etmek | * (bir doğrultuda giden kimse veya şey) sağa veya sola doğru yön değiştirmek. * geri dönmek. |
çarka | * Osmanlılarda öncü görevi. |
çarka vermek (veya çarka çektirmek) | * (kesici araçlar için) bileği çarkı ile biletmek. |
çarkacı | * Osmanlı ordusunda öncü süvari birliğinde görevli asker. |
çarkçı | * Vapurlarda makine bölümünü yöneten kimse. * Çarkla bıçak bileyen kimse, bileyici. |
çarkçı başı | * Vapurlarda birinci çarkçı. |
çarkçılık | * Çarkçının görevi. |
çarkıdöndürmek | * geçimini sağlamak. |
çarkıfelek | * Çarkıfelekgillerden güzel, büyük, parlak kırmızıçiçekleri olan, duvar kenarlarına ve kameriyeler çevresine ekilen tırmanıcı bir süs bitkisi, fırıldak çiçeği (Passiflora caerulea). * Yakılınca dönerek kıvılcım saçan donanma fişeği. * Talih, kader. |
çarkıfelekgiller | * Ayrıçanak yapraklı iki çeneklilerden, örneği çarkıfelek olan bir bitki familyası. |
çarkına etmek (veya okumak) | * birine büyük kötülük yapmak veya işini bozarak zarar vermek. |
çarkıt | * Eski, bozuk, sakat. |
çarklı | * Çarkı olan. * Her iki yanda birer çarkı bulunan vapur. |
çarksız | * Çarkı olmayan. |
çarktan çıkma | * yepyeni, güzel. |
çarlık | * Çar olma durumu. * Çarın yönetiminde bulunan devlet. |
çarliston | * Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaygınlaşan dans türü veya bu dansın müziği. * Sivri uçlu, uzun ve kalın, tatlıyeşilimsi biber. * İnce, uzun ve çarpıcı. |
çarliston biber | * Çarliston adıverilen bir biber türü. |
çarliston marka | * Yeni icat, az bulunur, antika. |
çarliston marka kereste | * Az bulunan kereste. * Haddini bilmez, terbiyesiz. |
çarmıh | * Suçlunun öldürülmek amacıyla çivilendiği haç biçimindeki darağacı. * Ana direkleri ve gabya çubuklarınıyandan tutan halatlar. |
çarmıha germek | * haç biçimindeki darağacına çivilemek. |
çarmık | * Bkz. çarmıh. |
çarnaçar | * İster istemez. |
çarpan | * Bir çarpmada çarpılan sayıveya cebirsel anlatımlardan her biri. |
çarpan balığı | * Levrekgillerden, yüzgeçleri dikenli ve zehirli, eti sevilen bir balık, trakunya (Trachinus draco). |
çarpanlara ayırma | * bir sayıyıveya cebirsel anlatımı iki veya daha çok çarpanın çarpımıdurumuna getirme. |
çarpı | * Kaba sıva, çarpma sıva. * Birbiriyle çarpılan iki sayıarasına konulan işaret: “a x b” veya “a . b” “a çarpı b” diye okunur. |
çarpıcı | * Etkili. |
çarpıcılık | * Çarpıcı olma durumu. |
çarpık | * Düzgünlüğünü yitirerek eğrilmiş. * Gerçek niteliğini yitirmiş. * Aksi, ters, huysuz. |
çarpık çurpuk | * Çok çarpık, eğri büğrü. |
Kategoriler