cenah | * Kuşkanadı. * Kol, pazı. * Yan, taraf. * Savaşdüzenindeki ordunun iki yanından her biri. |
cenap | * Saygı, onur ve büyüklük anlamıyla kullanılır. |
cenaze | * Kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmışinsan ölüsü. * Cenaze töreni. |
cenaze alayı | * Ölüyü kaldırma töreni veya bu törende yer alan veya cenazeyi izleyen topluluk. |
cenaze duası | * Cenaze defnedilirken okunan dua. |
cenaze gibi | * benzi sararmış. |
cenaze levazımatı | * Ölünün kefenlenmesi sırasında gerekli olan malzemeler. |
cenaze merasimi | * Cenaze töreni. |
cenaze namazı | * Cenaze gömülmeden önce musalla taşının üstüne konan tabutun önünde kılınan namaz. |
cenaze töreni | * Cenaze namazından mezara kadar yapılan dinî tören. |
cenazeyi kaldırmak | * ölüyü gömmek üzere götürmek; gömmek. |
cenbiye | * Ağzıeğri bir tür Arap bıçağı. |
cendere | * Bir şeyi sıkmak, ezmek gibi işlerde kullanılan mekanizma, pres. * Manevî baskı. |
cendereleşme | * Cendereleşmek işi. |
cendereleşmek | * Manevî baskıaltında mücadele etmek. |
cendereye sokmak | * manevî baskıaltına almak. |
Cenevizli | * Ceneviz (bugünkü Cenova şehri) Cumhuriyeti halkından olan kimse. |
cengâver | * Savaşçı. * İyi dövüşen, dövüşçü, savaşkan, vuruşkan. |
cengâverce | * Cengâvere yakışır biçimde. |
cengâverlik | * Savaşçılık, savaşkanlık, dövüşçülük. |
cengel | * Otlarla ve sık ağaçlarla örtülü genişHindistan ormanlarına verilen ad. |
cenin | * Ana rahminde doğma zamanınıtamamlayamamışveya vaktinden önce düşmüşçocuk. |
ceninisakıt | * Düşük. |
cenk | * Savaş, kavga. * Büyük çaba, uğraş, kavga; çekişme. |
cenk etmek | * savaşmak, mücadele etmek. |
cenkçi | * Savaşçı, kavgacı. |
cenkçilik | * Cenkçi olma durumu. |
cenkleşme | * Cenkleşmek işi. |
cenkleşmek | * Savaşmak. * Atışmak, çekişmek, münakaşa etmek. |
cennet | * Dinî inanışlara göre, iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer; uçmak (II). * Çok güzel, huzur veren yer. |
cennet balığı | * Cennet balığı gillerden, mavi yeşil zemin üzerine bakır rengi çizgili tropikal balık (Macropodus viridiauratus). |
cennet balığı giller | * Kemikli balıklar takımının kefallar alt takımına giren bir familya. |
cennet biberi | * Zencefilgillerden karabiber tadında bir bitki. |
cennet gibi | * güzel, bakımlı(yer). |
cennet kuşu | * Cennet kuşugillerden, tüyleri güzel renkli bir kuş(Paradisea apoda). * Güzel, alımlıkadın. * Henüz pek küçükken ölen bebek. |
cennet kuşugiller | * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfının bir familyası. |
cennet öküzü | * Yüreği temiz ama budala denecek kadar saf kimse. |
cennet taamı | * Tadıçok güzel olan yemek veya yiyecek. |
cennete çevirmek | * temiz, bakımlı, güzel bir yer durumuna getirmek. |
cennete dönmek | * güzel, rahat yaşanılır, bakımlı bir yer durumuna gelmek. |
cennetleşme | * Cennetleşmek durumu. |
cennetleşmek | * Cennet durumuna girmek. * Cennetin güzellikleriyle donanmak. |
cennetlik | * Öldükten sonra yerinin cennet olacağına inanılan (kimse). * (ölmüşkimse için) Yeri cennet olan, cennetmekân. |
cennetmekân | * Cennetlik. |
centilmen | * İyi arkadaşlık eden, saygılı, görgülü, kibar (erkek). |
centilmence | * Centilmene yakışır (bir biçimde). |
centilmenlik | * Centilmen olma durumu. * Centilmene yakışır davranış. |
centilmenlik antlaşması | * Hukukî ve resmî olmayan, ancak tarafların karşılıklı güvenlerine dayanan sözlü antlaşma. |
cenubî | * Güneyle ilgili, güneye özgü olan, güney. |
cenup | * Güney. |
Kategoriler