cenuplu | * Güneyli. |
cep | * Genellikle bir şey koymaya yarar, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmıştorba veya giysinin üzerine konulan parça ile yapılmışyer. * Belirtisiz isim tamlamasıyapısında, tamlayan görevinde “cebe sığabilecek boyda” anlamını verir. * Savaşalanının bir yerinde düşmanın geriletilmesiyle ortaya çıkan taktik durum, çökertme. * Trafiği kolaylaştırmak için yaya kaldırımlarında veya yollarda yapılan cep biçimindeki taşıt yanaşma yeri. * Kablosuz telefon. |
cep defteri | * Cebe sığabilecek büyüklükteki defter. |
cep feneri | * Pille çalışan ve cepte taşınan küçük fener. |
cep harçlığı | * Bir kimseye ufak tefek gündelik harcamalarıkarşılaması için verilen para. |
cep harçlığınıçıkarmak | * günlük masrafınıkarşılayacak kadar kazanç sahibi olmak. |
cep kitabı | * Cepte taşınacak, cebe girecek biçimde küçük kitap. |
cep saati | * Cepte taşınan saat. |
cep sözlüğü | * Cepte taşınabilecek ve günlük ihtiyaca hemen cevap verebilecek küçük sözlük. |
cep takvimi | * Cepte taşınabilecek küçük boy takvim. |
cep telefonu | * Cebe sığabilecek küçüklükte olan, taşınabilir, kablosuz telefon. |
cep televizyonu | * Çok küçük boyutları olan veya cebe sığabilecek küçüklükteki televizyon. |
cepçi | * Yankesici. |
cepçilik | * Yankesicilik. |
cephane | * Ateşli silâhlarla atılmak için hazırlanan her türlü patlayıcımadde. |
cephaneci | * Kara, deniz ve hava birliklerinde cephanelik görevlisi veya sorumlusu olan kimse. |
cephanelik | * Cephanenin saklanmasına yarar kapalıve korunmuşyer. |
cephe | * (yapılarda) Yüz, alnaç. * Üzerinde savaşın sürdüğü bölge. * Yan, yön, taraf. * Belli bir düşünce, istek çevresinde sağlanan beraberlik. |
cephe açmak | * savaşolmayan bir bölgede, savaşa hazırlanmak ve başlamak. |
cephe almak | * hasım durumu takınmak, bir düşünceye karşı olmak, direnmek. |
cephe gerisi | * Savaşalanının gerisinde kalan bölge. |
cepheden cepheye koşmak | * durmadan, değişik cephelerde savaşmak, yılmak bilmemek. |
cepheden hücuma geçmek | * dolaşık yollara sapmadan, doğrudan doğruya konuyu ele alarak birine karşıçıkmak veya mücadeleyi açıktan açığa yapmak. |
cephelenme | * Cephelenmek işi. |
cephelenmek | * Cephe oluşturmak. |
cepheleşme | * Cepheleşmek işi. |
cepheleşmek | * Bir düşünce, bir istek çevresinde birlik oluşturmak. |
cepheli | * Yönlü, taraflı. |
cepken | * Kollarıyırtmaçlıve uzun, harçla işlenmiş bir tür kısa, yakasız üst giysisi. |
cepleme | * Ceplemek işi. |
ceplemek | * Kazanmak, cebine indirmek. |
cepten aramak | * bir kimseyi cep telefonundan aramak. |
cepten vermek | * kendi kesesinden, kendi malından ödemek. |
cer | * Çekme, sürükleyerek götürme. |
cer hocası | * Taşrada imamlık yaparak para ve erzak toplayan genç medrese öğrencisi. |
cerahat | * İrin. * Yara. |
cerahatlenme | * Cerahatlenmek işi. |
cerahatlenmek | * (yara) İrin toplamak. |
cerahatli | * İrin toplamış, irinli. |
cerahatsiz | * İrin toplamamış, irinsiz. |
cerbeze | * Güzel konuşma. * Beceriklilik, girginlik. * Kurnazlık, hilekârlık. |
cerbezeli | * Girgin, kolaylıkla ve inandırıcısöz söyleyen, dilli. |
cereme | * Başkasıtarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararıödeme. |
ceremesini çekmek | * başkasının yol açtığızararıödemek. |
ceren | * Ceylan. |
cereyan | * Bir yöne doğru akma, akış, akıntı. * Akım. * Bir şeyin gelişme, olma durumu. * Aynıeğilimde olan, aynı görüşü paylaşan kimselerin oluşturduğu hareket. |
cereyan çarpmak | * elektrik akımına tutulup etkisinde kalmak. |
cereyan etmek | * geçmek, olmak, yapılmak. |
cereyana kapılmak | * elektrik akımıyla çarpılmak. * suyun akışı içinde kalıp sürüklenmek. * bir eğilim, bir görüşhareketi içinde yer almak. |
cereyanda kalmak | * kapalı bir yerde, karşılıklıaçık pencere veya kapıarasında meydana gelen hava akıntısında kalıp üşütmek. |
Kategoriler