cevabî | * Cevap niteliğinde olan. |
cevahir | * Elmas, yakut gibi değerli taşlar, mücevher. |
cevahir yumurtlamak | * cevher yumurtlamak. |
cevahirci | * Mücevher alıp satan kimse, mücevherci. |
cevap | * Bir soruya, bir isteğe, bir söz veya yazıya verilen karşılık, yanıt. |
cevap anahtarı | * Sınavlarda sorulan soruların çözülmüş biçimi. |
cevap hakkı | * Bir kimsenin şahsıyla ilgili basın yayın organlarında çıkan haberlere karşılık olarak ya düzeltme ya da cevap verme hakkı. |
cevap kâğıdı | * Sınavlarda sorulan soruların cevaplarının bulunduğu kâğıt. |
cevap vermek | * karşılık olarak bildirmek veya söylemek. * ihtiyacıkarşılamak. * iyi sonuç vermek, iyi sonuç alınmak. |
cevaplama | * Cevaplamak işi. |
cevaplamak | * Bir soruya, bir isteğe, bir söz veya yazıya karşılık vermek, yanıtlamak. |
cevaplandırılma | * Cevaplandırılmak işi, yanıtlandırılma. |
cevaplandırılmak | * Bir şeyin cevabı, karşılığıverilmek, yanıtlandırılmak. |
cevaplandırma | * Cevaplandırmak işi, yanıtlandırma. |
cevaplandırmak | * Bir şeyin cevabını, karşılığınıvermek, yanıtlandırmak. |
cevaplı | * İçinde cevap bulunan, yanıtlı. |
cevaplıtelgraf | * Cevabının ücreti bir şey sorup cevap almak için telgraf gönderen kimse tarafından önceden ödenmişolan telgraf türü. |
cevapsız | * Cevabıverilmemiş, karşılıksız, yanıtsız. |
cevapsız bırakmak | * karşılığında herhangi bir cevap vermemek, bir tepki göstermemek. |
cevaz | * İzin, müsaade. |
cevaz vermek | * hoşgörmek, uygun bulmak. |
cevelân | * Dolaşma, dolanma, gezinme, gezinti. |
cevher | * Bir şeyin özü, maya, gevher. * Değerli süs taşı, mücevher. * İyi yetenek. * Töz. |
cevher yumurtlamak | * değerli sözler söylediğini sanarak saçmalayanlar için alay yollu söylenir. |
cevherli | * Cevheri olan. |
cevhersiz | * Cevheri olmayan. |
cevir | * Eziyet, cefa, üzgü. |
ceviz | * Cevizgillerin örnek bitkisi olan, uzun ömürlü, gövdesi kalın, kerestesi değerli, yurdumuzda çok yetişen ağaç (Juglans regia). * Bu ağacın yağlı, nişastalıyemişi, koz. * Ceviz ağacının kerestesinden yapılmış. |
ceviz içi | * Cevizin kabuğu kırıldıktan sonra kalan iç. |
ceviz kırmak | * yanlıştutum veya davranışta bulunmak, hata yapmak. |
cevizgiller | * Örneği ceviz olan, taçsız iki çeneklilerden bir bitki familyası. |
cevizî | * Cevizden yapılmışveya cevizi andıran. |
cevizli | * Cevizi olan, ceviz katılmış. |
cevizlik | * Ceviz ağacının çok olduğu yer. |
cevretme | * Cevretmek işi. |
cevretmek | * Eziyet etmek. |
cevval | * Davranışlarıçabuk ve kesin olan. |
cevvaliyet | * Çabukluk, hareketlilik. |
cevvî | * Atmosfer ile ilgili, atmosferik. |
Cevza | * İkizler burcu. |
ceylân | * Çift parmaklılardan, boynuzlugiller familyasından, çöllerde yaşayan, çok hızlıkoşan, gözlerinin güzelliği ile tanınan, ince bacaklı, zarif, memeli hayvan, gazal (Gazella dorcas). |
ceylân bakışlı | * Süzgün ve tatlı bakışlı. |
ceylân gibi | * yapısı ince ve uyumlu. |
ceylânca | * Ceylân gibi, ceylâna uygun biçimde. |
ceza | * Uygun görülmeyen tepki ve davranışlarıönlemek için üzüntü, sıkıntı, acıveren uygulama. * Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşıdevletin koyduğu sınırlama. |
ceza alanı | * (futbol, hentbol vb. de) Bir oyuncunun bilerek yaptığıkural dışıdavranışın penaltı ile cezalandırıldığıveya kalecinin topu elle tutmasına izin verilen alan. |
ceza almak | * öğrenci cezalandırılmak. * (görevli, suçluya) para cezasıverdirmek. |
ceza atışı | * Ceza vuruşu. |
ceza çekmek | * hapiste yatmak. * manevî bakımdan işlenen suçun ağırlığını çekip sıkıntıve üzüntü içinde kalmak. |
ceza evi | * Hükümlülerin içinde tutulduklarıyapı, hapishane, mahpushane. |
Kategoriler