Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 16

çatışma * Çatışmak işi.
* Silâhlı büyük kavga, arbede.
* Savaşmaksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin keşif ve güvenlik kollarıarasında ilk silâhlıvuruşma.
* Türlü yönlerden uzanan kıvrımlıdağsıralarının, bir yerde dar bir açı ile birbirine yaklaşıp kaynaşmasıveya
düğümlenmesi.
çatışmak * Birbirine çatmak veya çatılmak.
* (söz, iddia veya davranışla) Birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak.
* Karşılıklıvuruşmak.
* Kavga etmek.
* (deve ve köpek için) Çiftleşmek.
* Aynızamana rastlamak.
çatıştırma * Çatıştırmak işi.
çatıştırmak * Birbirine çattırmak, kavga ettirmek, birbirine düşürmek.
çatıyıalmak * çatıya ulaşmak.
çatkı * Uç uca, birbirine çatılan şeylerin bütünü.
* Sehpa.
* Alından geçerek başın çevresine çember gibi bağlanan bağ, kaş bastı.
* Bir işin bütününün veya parçalarının bir araya getirilmesinde uyulan yöntem.
çatkılı * Çatkısı olan.
çatkılık * Çift öküzlerini birbirlerine bağlayan çifte boyunduruklu ağaç.
çatkın * Çatık.
çatkınlık * Çatkın olma durumu.
çatkısız * Çatkısı olmayan.
çatladın mı? * aşırısabırsızlık gösterenlere söylenen kaba bir uyarma.
çatlak * Çatlamışolan.
* Çatlamışyer.
* Çatlama.
* Deli.
çatlak ses * Pürüzlü, bozuk ses.
çatlak zurna * Çirkin sesli, geveze, boş boğaz.
çatlaklık * Çatlak olma durumu.
* Çatlamışyer, çatlak.
* Delilik.
çatlama * Çatlamak işi.
* Tohumların dağılması için meyve kabuğunun yarılması, açılma.
* Dalgaların sığkıyıya geldikleri zaman dökülüp köpürmesi, çatlak.
* Uygun olmayan kuruma sonucu ağacın boyu yönündeki lif ayrılması.
çatlamak * Parçalarıayrılıp dağılmayacak biçimde yarılmak.
* Bir yüzeyde kırışıklar, çizgiler oluşmak.
* Aşırıyemekten, içmekten, yorgunluktan veya (bebek) ağlamaktan ölecek duruma gelmek veya ölmek.
* Sıkıntı, sevinç, yalnızlık, heyecan, sabırsızlık, kıskançlık gibi ruhî durumlarıaşırıderecede duymak.
çatlasa da (veya çatlasa da patlasa da) * elinden gelen her çareye başvursa da.
çatlatış * Çatlatmak işi veya biçimi.
çatlatma * Çatlatmak işi.
çatlatmak * Çatlak duruma getirmek.
* Çatlamasına yol açmak.
* Aklınıkaçırmak.
çatlayış * Çatlatmak işi veya biçimi.
çatma * Çatmak işi.
* Provada geçici olarak bir giysiye iliştirilmişolan parça.
* Duvarlarıağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evi, yörük çadırı.
* Bir çeşit döşemelik kumaş.
* Ahşap yapılarda ağaç iskeletin temel parçaları.
* Semerin ağaç kısmı.
* Heykel yapımında çamuru ayakta tutan tel iskelet.
çatma kaş * Aralarında kılsız yer olmayıp birbirine kavuşmuşolan kaşlar.
çatmak * Değnek, kılıç, tüfek gibi uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak
durdurmak.
* (kereste vb. gereci) Birbirine tutturmak.
* Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek.
* (yükü hayvana) İki yanlıyüklemek.
* (başa yemeni, çatkı, yazma gibi şeyleri) Bağlamak.
* (kaş, yüz için) Sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak.
* Üzücü olaylarla karşılaşmak.
* Birine sert sözle söylemek veya yazılar yazmak.
* Rastlamak, karşılaşmak.
* Sırası gelmek, zamanı gelmek.
çatpat * Bkz. çatapat.
çatra patra * Bir dilin az çok ve yalan yanlışolarak konuşulduğunu anlatır.
çattırma * Çattırmak işi.
çattırmak * Çatmak işini yaptırmak.
çav * Ses, ün, haber.
çav * At, eşek gibi hayvanların erkeklik organı.
çav * Hoşça kal anlamında gençler arasında kullanılan bir söz.
çavalye * Balıkçıların tuttukları balıkları içine attıklarısepet.
çavdar * Buğdaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale).
çavdar ekmeği * Çavdar ve buğday unu karışımından yapılan ekmek.
çavdarlı * Çavdar katışmış.
çavdarmahmuzu * Buğdaygillerin ve en çok çavdarın başağıüzerinde türeyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu andıran,
1-4 cm uzunlukta, 2-7 mm genişlikte, az çok kıvrık, kolayca kırılabilen, özel kokulu, silindir yapılıçubuklar hâlinde
olan ve hekimlikte kullanılan askılımantarlardan biri (Claviceps purpurea).
çavdarsız * Çavdar katışmamışolan.
çavelâ * Tutulan balıkların içine konduğu sepet, çavalye.
çavlan * Çağlayanın büyüğü, şelâle.
çavlanma * Çavlanmak işi.
çavlanmak * Gürültüsü çevreye yayılmak.
* Dillere düşmek, şüyu bulmak.
çavlı * Henüz ava alıştırılmamışdoğan yavrusu.
çavmak * Güneşdoğmak.
* Dağılıp yayılmak, saçılmak.
* Sapmak, yol değiştirmek, amaçtan şaşmak.
çavşır * Maydanozgillerden bir bitki ve bunun eczacılıkta kullanılan reçinesi (Opopanax chironium).
Çavuldur * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri.
çavun * Hayvan derisinden veya çavdan yapılmışkırbaç.
çavuş * Osmanlıdevleti teşkilâtında çeşitli hizmetler yapan görevli.
* Osmanlı ordusunda üst komutanların buyruklarınıast komutanlara ulaştıran görevli.
* Onbaşıdan sonra gelen ve görevi manga komutanlığı olan er rütbesi.
* Bir işin veya işçilerin başında bulunan ve onlarıyöneten sorumlu kimse.
* Askerî okullarda sınıf birincisi.
çavuşkuşu * Çavuşkuşugillerden, uzun yay biçimli gagalı, güvercinden küçük, başısorguçlu, kısa kanatlı bir kuş, ibibik,
hüthüt (Upopa epops).

Bir yanıt yazın