cık | * “Yok olmaz” anlamında kullanılır. |
-cık / -cik, -cuk / -cük | * İsimden küçültme ve okşama isimleri türeten ek: baba-cık, anne-cik, yavru-cuk, öpü-cük vb. * Önüne bir ünlü getirilerek sıfat ve zarf türetir: az-ıcık, dara-cık, bir-i-cik vb. * -ca ekli zarflardan pekiştirme zarflarıtüretir: Yavaş ca-cık,usulca-cık vb. |
-cıl / -cil | * İsimden “seven” anlamına sıfat türetir: adam-cıl, insan-cıl, balık-çıl, ev-cil vb. |
cılız | * Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif. * (ışık için) Güçsüz, sönük. |
cılızlaşma | * Cılızlaşmak işi. |
cılızlaşmak | * Zayıf ve güçsüz düşmek, zayıflamak. * Gücünü, değerini yitirmek. |
cılızlık | * Cılız olma durumu. |
cılk | * Bozularak kokmuş. * Cıvık. * İrinlenmiş. * Sözünün eri olmayan. |
cılk çıkmak | * kusurlu, boşveya bozuk çıkmak. |
cılk etmek | * bozmak, çürütmek. |
cılkava | * Kurdun veya tilkinin ense postundan yapılan kürk. |
cılkıçıkmak | * bozulmak, doğru ve uygun yolundan ayrılmak. |
cılklaşma | * Cılklaşmak işi. |
cılklaşmak | * Cılk duruma gelmek. |
cılklık | * Cılk olma durumu. |
cımbar | * Çımbar. * Filiz, sürgün. |
cımbarlama | * Cımbarlamak işi. |
cımbarlamak | * Dokunmakta olan halının veya bezin kenarınıcımbarla geriye almak. |
cımbız | * Kıl gibi ince şeyleri tutmak veya çekmek için kullanılan küçük maşa. * Özellikle dokumacılıkta kumaşyüzlerindeki düğüm, çöp gibi maddeleri temizlemekte kullanılan el aracı. |
cımbızcı | * Dokumacılıkta cımbızlamak işini yapan (kimse). |
cımbızlama | * Cımbızlamak işi. |
cımbızlamak | * Cımbızla yolmak. * Dokumacılıkta kumaşyüzlerindeki düğüm, çöp gibi maddeleri cımbızla temizlemek. |
cıncık | * Bardak, kadeh, tabak gibi sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye. |
cıncık boncuk | * Yalancıtaşlardan yapılmışküpe, kolye gibi şeyler. |
cıngıl | * Küçük üzüm salkımı. * Boncuk, gümüşveya altın para ile yapılmış, başlığa veya giysiye takılan süs, cingil. |
cır cır | * Durup dinlenmeden ince ve usandırıcıses çıkararak. |
cır cır ötmek | * gereksiz, yerli yersiz konuşmak. |
cırboğa | * Bir tür çöl sıçanı(Dipus Caegyptius). * Cılız, zayıf, çelimsiz çocuk. |
cırcır | * Kaynana zırıltısı. * Geveze. * Pamuk kozalarının pamuğunu ve çekirdeğini birbirinden ayıran çıkrık. * Ağustos böceği. |
cırcır böceği | * Düz kanatlılardan ocaklarda, fırınlarda, kırlarda yaşayan böcek, cırlak.(Grillus domesticus, G. campestris). |
cırcır delgi | * Dönme hareketini yivli gövdesi üzerindeki parçanın ileri geri itilmesinden alan ve küçük delikler açmak için kullanılan araç. |
cırcır kolu | * Lokma vidalarısökmeye yarayan alet. |
cırdaval | * Meşe dalından yapılan ucu demirli, uzun cirit değneği. |
cırıldama | * Cırıldamak işi. |
cırıldamak | * Cır cır diye ses çıkarmak. |
cırıltı | * Cır cır diye çıkan ses. |
cırlak | * (ses için) Hoşa gitmeyen, keskin ve çiğ, tiz. * Cırcır böceği. |
cırlak cırlak | * Çok tiz ve ince bir sesle. |
cırlama | * Cırlamak işi. |
cırlamak | * İnce ve usandırıcıses çıkarmak. |
cırlatma | * Cırlatmak işi. |
cırlatmak | * Cırlamasına yol açmak. |
cırlayık | * Örümcek kuşugillerden, ormanlık, çalılık yerlerde yaşayan, güzel öten bir kuş(Lanius). * Ağustos böceği. |
cırmalama | * Cırmalamak işi. |
cırmalamak | * Tırmalamak. |
cırmık | * Tırnak izi. |
cırnak | * Yırtıcıhayvan tırnağı. |
cırnaklama | * Cırnaklamak işi. |
cırnaklamak | * Tırmalamak. |
cırnık | * Set duvarlarında su akacak delik. |
Kategoriler