Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 2

çağ* Zaman parçası, vakit.
* Hayatın çocukluk, gençlik gibi türlü dönemlerinden her biri, yaş.
* Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, devir.
* Tarihin ayrıldığıdört büyük bölümden her biri, kurun.
* Bir şeyin uygun, elverişli zamanı.
* Bir katmanın oluştuğu süre.
çağaçmak* herhangi bir bakımdan öncekilerden farklı olan yeni bir evrensel gidişe yol açmak.
çağdışı* Çağın gerektirdiği şartların gerisinde kalmış, köhne.
* Askerliğe alınma çağıdışında.
çağdışı olmak (veya kalmak)* yedek askerlik çağınıdoldurmuşolmak.
çağdışılık* Çağdışı olma durumu.
çağa* Çocuk, bebek.
çağanak* Bkz. çalgıçağanak.
çağanoz* Kabukluların ön ayaklılar alt takımından, eti için avlanan, pavuryaya benzer küçük su hayvanı(Carcinus).
çağanoz gibi* eğri büğrü (kimse).
Çağatayca* AdınıCengiz`in ikinci oğlu Çağatay`dan alan, Doğu Türkçesinin XV. yüzyılda oluşan yazıdili.
çağcıl* (insan için) Çağın yeniliklerini benimseyen, ona göre davranan, asrî, modern.
* Tekniğin, bilimin yeniliklerinden yararlanan, modern.
çağcıllaşma* Çağcıllaşmak işi, asrîleşme, modernleşme.
çağcıllaşmak* Çağın yeniliklerine uygun duruma gelmek, asrîleşmek, modernleşmek.
çağcıllaştırma* Çağcıllaştırmak işi, modernleştirmek.
çağcıllaştırmak* Çağın gereklerine uydurmak, asrîleştirmek, modernleştirmek.
çağcıllık* Çağcıl olma durumu, asrîlik, modernlik.
çağdaş* Aynıçağda yaşayan, muasır.
* Bulunulan çağın anlayışına, şartlarına uygun olan, modern, muasır.
çağdaşlaşma* Çağdaşlaşmak işi, muasırlaşma.
çağdaşlaşmak* Çağın tutumuna, anlayışına, gereklerine uymak, muasırlaşmak.
çağdaşlaştırma* Çağdaşlaştırmak işi.
çağdaşlaştırmak* Çağdaşlaşmasına yol açmak.
çağdaşlık* Çağdaşolma durumu, modernlik.
çağı geçmek* eskimek, dönemi veya modası geçmek.
çağıl çağıl* Çağıldayarak akan suların sesini yansılar.
çağıldama* Çağıldamak işi.
çağıldamak* Sular akarken taşlara, kayalara çarparak ses çıkarmak.
çağıldayış* Çağıldamak işi veya biçimi.
çağıltı* Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığıses.
çağıltılı* Çağıltısı olan.
çağın gerisinde kalmak* gelişmelere ve yeni düşüncelere uyum sağlayamamak, ayak uyduramamak.
çağınıaşmak* düşünce, tutum ve davranışlarıyla bulunduğu çağdan daha ileride olmak.
çağıra çağıra* Sürekli çağırarak.
çağırı* Davetli.
çağırıcı* Çağırı işini yerine getiren kişi, davetçi.
* Sahnede oyuncularıtakdim eden kimse.
çağırılma* Çağrılma.
çağırılmak* Çağrılmak.
çağırım* Çağırma işi.
* Ruh çağırma sırasında seans.
çağırış* Çağırmak işi veya biçimi.
çağırma* Çağırmak işi.
çağırmak* Birinin gelmesini kendisine yüksek sesle söylemek, seslenmek.
* Herhangi birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek.
* Binmek için bir araç istemek.
* (yüksek sesle) Şarkı, türkü söylemek.
çağırtı* Çağırma sesi.
çağırtkan* Ötüşüyle kendi türünden olan kuşların çevresine toplanması için avcıların yararlandığıkuş, çığırtkan.
çağırtma* Çağırtmak işi.
çağırtmaç* Tellâl.
çağırtmak* Çağırmak işini yaptırmak.
çağla* Olmamış, ham yemiş.
* Badem, kayısı, erik gibi tek çekirdekli yemişlerin körpe iken yenilebilen ham şekli.
çağlama* Çağlamak işi.
çağlamadan çatlamak* gerekli olgunluğa erişmeden olgun davranışlarda bulunmak, büyüklük taslamak.
çağlamak* (akarsu) Köpürerek ve ses çıkararak coşkun bir biçimde akmak.
* Coşmak.
çağlar* Çağlayan.

Bir yanıt yazın