çelişkisiz | * Çelişme durumunda olmayan, çelişmesiz. |
çelişme | * Birbirine ters olma, birbirini tutmama. * Önerme, yargı, kavram ve terimlerin birbirini tutmama durumu. |
çelişmek | * (düşünce ve davranış) Birbirini tutmamak, birbirlerine ters düşmek, mütenakız olmak. |
çelişmeli | * Çelişik, çelişkili. |
çelişmesiz | * Çelişiği olmayan, çelişkisiz. |
çelişmezlik | * İçinde çelişme yaratmayan kuram. |
çelişmezlik ilkesi | * Çelişik önermeleri özünde bulundurmayan ve yasaklayan kuram. |
çello | * Viyolonselin kısaltılmışadı. |
çelme | * Çelmek işi. * Birini yere düşürmek için ayağının önüne ayak uzatmak. * Arkadan hafifçe bağlanan başörtüsü. |
çelme atmak (veya takmak) | * çelme ile yıkmaya çalışmak. * bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek. |
çelmece | * Aklınıkarıştıracak biçimde. |
çelmek | * Düşürmek. * Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek. * (örtü vb. bir şey) Örtünüp iki ucunu bağlamak. * Bir şeyin kenarınıverev veya çapraz kesmek, çalmak. * Dua okumak, zikretmek. * (düşünce ve davranışiçin) Birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek. * Topa gidişyönünü değiştirecek biçimde vurmak. |
çelmeleme | * Çelmelemek işi. |
çelmelemek | * Çelme takmak. |
çelmelenme | * Çelmelenmek işi. |
çelmelenmek | * Çelme takılmak. * (bir işveya kimse) Engellenmek, baltalanmak. |
çelmeleyiş | * Çelmelemek işi veya biçimi. |
çelmik | * Buğday ve başakla karışık iri saman. |
çeltek | * Çoban yamağı, yardımcı, uşak. |
çeltik | * Kabuğu ayıklanmamışpirinç. |
çeltik kargası | * Bkz. kara leylek. |
çeltik tarlası | * Pirinç yetiştirilen sulak tarla. |
çeltikçi | * Çeltik yetiştiricisi. |
çeltikçilik | * Çeltik yetiştirme işi. |
çeltikli | * İçinde çeltik olan. |
çeltiklik | * Çeltik ekmeye veya üretmeye elverişli yer. |
çem | * Yeşilliği bol olan yer. |
çembalo | * Klâvsen. |
çember | * Merkez denilen sabit bir noktadan aynıuzaklık ve düzlemdeki noktalar kümesinin oluşturduğu kapalıeğri. * Bu biçime getirilmişkatıcisimlerin çevresi. * Çocukların oynamak için çevirip arkasından koştuklarıtekerlek biçiminde oyuncak. * Sandık, denk, fıçıvb. nin dağılmaması için üzerlerine geçirilen dayanıklı bir cisimden kuşak. * Büyük yazma yemeni. * Aşılması, çözümü güç durum. * Basketbolda içinden topun geçmesiyle sayıkazanılan ağlıdemir halka. |
çember çevirmek | * (çocuk) çemberi döndürmek. |
çember geçirmek | * çemberle kuşatmak. |
çember içine almak (veya çembere almak) | * kuşatmak. |
çember kayık | * Arka tarafıyuvarlak kayık. |
çember makası | * Karyola ve somya imalâtında kullanılacak olan çelik çemberleri kesmeye yarayan araç. |
çember sakal | * Yuvarlak bir biçimde kesilmişsakal. |
çemberden dönmek | * başarıya ulaşmak üzere iken olumsuz bir sonuçla karşılaşmak. |
çemberi yarmak | * kuşatmadan, bir veya birkaç noktayı geçerek kurtulmak. |
çemberleme | * Çemberlemek işi. |
çemberlemek | * Çemberle kuşatmak. |
çemberlenme | * Çemberlenmek işi. |
çemberlenmek | * Çemberle kuşatılmak. * Çember durumuna gelmek. |
çemberletme | * Çemberletmek işi. |
çemberletmek | * Çemberlenmesini sağlamak. |
çemberli | * Çemberi olan. * Çember geçirilmişolan. |
çembersel bölge | * Çember ve çemberin içindeki noktaların meydana getirdiği düz yüzey. |
çembersiz | * Çemberi olmayan. * Çember geçirilmemişolan. |
çemçe | * Çömçe. |
çemen | * Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu (Cuminum cyminum). * Bu tohumu un durumuna getirip sarımsak, kırmızı biberle karıştırarak yapılan, pastırma üzerine sürülen macun. |
çemenleme | * Çemenlemek işi. |
çemenlemek | * Çemen sürmek. |
Kategoriler