çevir kazıyanmasın | * karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark eder etmez sözünü çevirmeye kalkışanlara alay veya şaka yollu söylenir. |
çevir sesi | * Telefon numarasının aranmaya hazır olduğunu belirten ince ve monoton ses, sinyal. |
çevir sinyali | * Çevir sesi. |
çeviren | * Çeviri yapan kimse, çevirmen. |
çevirgeç | * Elektrik akımınıaçıp kapama veya değiştirme işini yapan araç, şalter, komütatör. |
çevirgi | * Çevrilebilen anahtar, tokmak vb. araçlar. |
çeviri | * Dilden dile aktarma, çevirme, tercüme. * Bir dilden başka bir dile çevrilmişyazıveya kitap, tercüme. |
çeviri dili | * Bir bilgisayarın sembolik makine dili. |
çevirici | * Sözlü veya yazılıçeviri yapan kimse, dilmaç, tercüman, mütercim. * Elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç, komütatör. |
çevirici dili | * Bilgisayarda makine dili komutlarının sembollerle kaydedildiği alçak düzeyli proglamlama dili. |
çeviricilik | * Çeviri işi yapma, dilmaçlık, tercümanlık. |
çevirim | * Çevirme işi. * Sinema filmi elde etmek üzere alıcının çalıştırılması, duyar katın üzerinde gizli görüntülerin belirmesi. |
çevirim senaryosu | * Çekimlere bölünmüş, her çekimin sayısı belirtilmiş, çevirim için bütün teknik açıklamalarıve konuşmaları içine alan senaryo. |
çeviriş | * Çevirmek işi veya biçimi. |
çevirme | * Çevirmek işi, tedvir. * Kuzu, oğlak gibi hayvanların şişte, kor üzerinde çevrilerek pişirilmişi. * Uzaktan dolaşıp düşmanın yan gerilerine düşerek onu istemediği bir durumda dövüşmek zorunda bırakma, kuşatma, ihata. * Bir dilden başka dile çevrilmiş, tercüme. * Bir müzik parçasındaki aralığın veya bir cümle parçasının tiz sesini pese, pes sesini tize dönüştürmek işi. |
çevirme ağı | * Balık sürülerinin önce çevrelerinin sarılması, sonra ağın altının kapatılmasıyoluyla kaçmalarınıönleyerek avlamayısağlayan bir ağtürü. |
çevirmek | * Bir şeyin yönünü değiştirmek. * Öteki yüzünü görünür duruma getirmek. * Döndürerek hareket ettirmek. * Yönetmek, idare etmek. * Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek. * Geri göndermek. * Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. * Çevrilemek, tevil etmek. * Hile, dolap, dalavere gibi dürüst olmayan davranışlar için yapmak. * Kötü bir duruma getirmek. * Bir dilden başka bir dile aktarmak, tercüme etmek. * Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak. * Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek. * Bir durumdan başka duruma geçmek. * (kâğıt oyunu için) Oynamak. |
çevirmen | * Bir yazıyıveya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, mütercim. |
çevirmenlik | * Çevirmen olma durumu, mütercimlik. * Çevirmenin görevi. |
çevirtme | * Çevirtmek işi. |
çevirtmek | * Çevirmek işi yaptırmak. |
çevre | * Bir şeyin yakını, dolayı, etraf. * Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. * Aynıkonu ile ilgili bulunan kimselerin tümü, muhit. * Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. * Sırma işlemeli mendil. * Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. * Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dışfaktörlerin bütünlüğü. * Bir birimden önce veya sonra gelen aynıtürden birimlerin tümü; bunların oluşturduğu küçük grup, konteks. |
çevre açı | * Geometride, bir çemberin iç bölgesinde, köşesi çember üzerinde bulunan açı. |
çevre bilimci | * Çevre bilimi uzmanı, ekolojist. |
çevre bilimi | * Canlıların aralarındaki bağlantılarıve ortamlarıyla olan ilişkilerini inceleyen biyoloji dalı, ekoloji. |
çevre bilimsel | * Çevre bilimiyle ilgili, çevre bilimine dayanan, ekolojik. |
çevre kirliliği | * Doğal kaynakların aşırıve yanlışkullanılması, tahrip edilmesi sonucunda çevrede dengenin olumsuz yönde bozulmasıve birtakım sorunların ortaya çıkması. |
çevre sağlığı | * Belli bir çevrede yaşayan kişilerin sağlığınıetkileyen dışfaktörler ve alınan önlemler. |
çevre teker | * Sap ve kökte, merkez bölümünün en dışkuşağı. |
çevre yolu | * Şehir trafiğini aksatmamak amacıyla yerleşim yerinin dışından geçen ve şehir yollarına bağlanan ana yol. |
çevreci | * Çevre kirliliği sorunlarıyla uğraşan kimse veya topluluk. |
çevrecilik | * Çevrecinin yaptığı iş. |
çevreleme | * Çevrelemek işi, kuşatma, ihata. |
çevrelemek | * İçine almak, kuşatmak, sarmak, ihata etmek. * Bir konunun sınırlarınıçizmek, tahdit etmek. |
çevreleniş | * Çevrelenmek işi veya biçimi. |
çevrelenme | * Çevrelenmek işi. |
çevrelenmek | * Kuşatılmak, sınır içine alınmak, tahdit edilmek. |
çevreleyiş | * Çevrelemek işi veya biçimi. |
çevrelik | * Marangozlukta, mimarlıkta ve dülgerlikte kullanılan bütün kenar parçaları. |
çevren | * Ufuk, göz erimi. |
çevresel | * Çevre ile ilgili. |
çevri | * Bir söz veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, tevil. * Anafor, burgaç. |
çevrik | * Çevrilmiş, dönük. |
çevrileme | * Çevrilemek işi. |
çevrilemek | * Çevriye uğratmak, tevil etmek. |
çevrili | * Çevrilmiş, kuşatılmış. * Dönük. |
çevriliş | * Çevrilmek işi veya biçimi. |
çevrilme | * Çevrilmek işi. |
çevrilmek | * Çevirmek işine konu olmak. * Kendini çevirmek, birine dönmek. |
çevrim | * Devir. * Bir elektrik akımının iletken üzerinde aldığıyol, devre. * Elektrik enerjisinin bir başka enerjiye dönüştürülmesi. |
Kategoriler