çınçınlatmak | * (kadehleri) Birbirine tokuşturmak. |
çıngar | * Kavga, gürültü. |
çıngar çıkarmak | * gürültü, kavga çıkarmak. |
çıngar kopmak | * gürültü, kavga çıkmak. |
çıngı | * Kıvılcım. * Parça, zerre. |
çıngıl | * Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı. |
çıngır çıngır | * (ses için) Çıngırak sesi gibi ses çıkararak. |
çıngırağıçekmek | * ölmek. |
çıngırak | * Küçük çan. * İçindeki tanelerin hareketiyle ses çıkaran metal yuvarlak nesne. |
çıngırakçı | * Çıngırak yapan veya satan kimse. |
çıngırakçılık | * Çıngırak yapmak veya çıngırak satmak işi. |
çıngıraklı | * Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan. * Neşeli ve yüksek sesle (gülme, kahkaha). |
çıngıraklıyılan | * Çıngıraklıyılangillerden, kuyruk ucundaki sert pullarıkımıldatarak kuru yaprak hışırtısına benzer bir ses çıkartan tehlikeli bir yılan (Crotalus). |
çıngıraklıyılangiller | * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren bir familya. |
çıngırdak | * Çıngırak. * Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir tür çıngırak. |
çıngırdama | * Çangırdamak işi. |
çıngırdamak | * Çıngırak sesi çıkarmak. |
çıngırdatma | * Çıngırdatmak işi. |
çıngırdatmak | * Çıngırak sesi çıkarmasını sağlamak. |
çıngırtı | * Çıngırağın sesine benzer keskin ve kesik ses. |
çınlak | * Çınlaması, yankısıçok olan (yer). |
çınlama | * Çınlamak işi. |
çınlamak | * Çın diye ses çıkarmak. * Yankıvermek. |
çınlamalı | * Çınlaması olan. |
çınlatış | * Çınlatma işi veya biçimi. |
çınlatma | * Çınlatmak işi veya biçimi. |
çınlatmak | * Çınlamasını sağlamak. |
çınlayış | * Çınlamak işi veya biçimi. |
çınsabah | * Sabahleyin, çok erken. |
çıpıçıpı | * (çocuk dilinde) Yıkanma. |
çıpıl çıpıl | * Su ile oynayarak. |
çıpıldak | * (küçük çocuklar için) Çıplak. |
çıpır | * Yonga. |
çıpır makinesi | * Elyaflıplâka imalâtında kullanılmak üzere odunlarıyonga hâline getiren makine. |
çıplak | * Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan. * (başiçin) Saçsız. * Üzerinde yeşillik bulunmayan. * İçinde, gerekli eşya bulunmayan. * Yalın, süssüz. * Olduğu gibi, apaçık. * Çıplak vücut resmi, nü. * Yoksul kimse. |
çıplak alev | * Isıtılacak maddelere veya bunların içinde bulunduğu kaplara doğrudan doğruya yöneltilen ateşveya alev. |
çıplak at | * Koşumlarıve gemi takılmamış, eyerlenmemişat. |
çıplak gözle (bakmak) | * görmeye yardımcı olacak hiçbir araç kullanmaksızın. |
çıplak maden | * Tamamen saf durumda, içinde hiçbir yabancımadde bulunmayan maden. |
çıplak mülkiyet | * Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu, kuru mülkiyet. |
çıplak resim | * Resim sanatında çıplak insanıkonu alan bir resim türü, nü. |
çıplak tohumlular | * Açık tohumlar. |
çıplak ücret | * Vergiler, yan ödemeler veya primler dışında kalan aslî ücret. |
çıplaklar kampı | * İçinde, insanların giysisiz dolaşıp yaşadıklarıdinlenme bölgesi. |
çıplaklaşma | * Çıplaklaşmak işi. |
çıplaklaşmak | * Çıplak duruma gelmek. |
çıplaklaştırma | * Çıplaklaştırmak işi. |
çıplaklaştırmak | * Çıplak duruma getirmek. |
çıplaklığıyla | * hiçbir şey saklamaksızın, olduğu gibi. |
çıplaklık | * Çıplak olma durumu. |
Kategoriler