Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 32

çınçınlatmak * (kadehleri) Birbirine tokuşturmak.
çıngar * Kavga, gürültü.
çıngar çıkarmak * gürültü, kavga çıkarmak.
çıngar kopmak * gürültü, kavga çıkmak.
çıngı * Kıvılcım.
* Parça, zerre.
çıngıl * Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı.
çıngır çıngır * (ses için) Çıngırak sesi gibi ses çıkararak.
çıngırağıçekmek * ölmek.
çıngırak * Küçük çan.
* İçindeki tanelerin hareketiyle ses çıkaran metal yuvarlak nesne.
çıngırakçı * Çıngırak yapan veya satan kimse.
çıngırakçılık * Çıngırak yapmak veya çıngırak satmak işi.
çıngıraklı * Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan.
* Neşeli ve yüksek sesle (gülme, kahkaha).
çıngıraklıyılan * Çıngıraklıyılangillerden, kuyruk ucundaki sert pullarıkımıldatarak kuru yaprak hışırtısına benzer bir ses
çıkartan tehlikeli bir yılan (Crotalus).
çıngıraklıyılangiller * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren bir familya.
çıngırdak * Çıngırak.
* Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir tür çıngırak.
çıngırdama * Çangırdamak işi.
çıngırdamak * Çıngırak sesi çıkarmak.
çıngırdatma * Çıngırdatmak işi.
çıngırdatmak * Çıngırak sesi çıkarmasını sağlamak.
çıngırtı * Çıngırağın sesine benzer keskin ve kesik ses.
çınlak * Çınlaması, yankısıçok olan (yer).
çınlama * Çınlamak işi.
çınlamak * Çın diye ses çıkarmak.
* Yankıvermek.
çınlamalı * Çınlaması olan.
çınlatış * Çınlatma işi veya biçimi.
çınlatma * Çınlatmak işi veya biçimi.
çınlatmak * Çınlamasını sağlamak.
çınlayış * Çınlamak işi veya biçimi.
çınsabah * Sabahleyin, çok erken.
çıpıçıpı * (çocuk dilinde) Yıkanma.
çıpıl çıpıl * Su ile oynayarak.
çıpıldak * (küçük çocuklar için) Çıplak.
çıpır * Yonga.
çıpır makinesi * Elyaflıplâka imalâtında kullanılmak üzere odunlarıyonga hâline getiren makine.
çıplak * Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan.
* (başiçin) Saçsız.
* Üzerinde yeşillik bulunmayan.
* İçinde, gerekli eşya bulunmayan.
* Yalın, süssüz.
* Olduğu gibi, apaçık.
* Çıplak vücut resmi, nü.
* Yoksul kimse.
çıplak alev * Isıtılacak maddelere veya bunların içinde bulunduğu kaplara doğrudan doğruya yöneltilen ateşveya alev.
çıplak at * Koşumlarıve gemi takılmamış, eyerlenmemişat.
çıplak gözle (bakmak) * görmeye yardımcı olacak hiçbir araç kullanmaksızın.
çıplak maden * Tamamen saf durumda, içinde hiçbir yabancımadde bulunmayan maden.
çıplak mülkiyet * Yararlanma hakkı başkasının olan bir mal üzerindeki sahiplik durumu, kuru mülkiyet.
çıplak resim * Resim sanatında çıplak insanıkonu alan bir resim türü, nü.
çıplak tohumlular * Açık tohumlar.
çıplak ücret * Vergiler, yan ödemeler veya primler dışında kalan aslî ücret.
çıplaklar kampı * İçinde, insanların giysisiz dolaşıp yaşadıklarıdinlenme bölgesi.
çıplaklaşma * Çıplaklaşmak işi.
çıplaklaşmak * Çıplak duruma gelmek.
çıplaklaştırma * Çıplaklaştırmak işi.
çıplaklaştırmak * Çıplak duruma getirmek.
çıplaklığıyla * hiçbir şey saklamaksızın, olduğu gibi.
çıplaklık * Çıplak olma durumu.

Bir yanıt yazın