çifti bozmak | * çiftçilik yapmaktan vazgeçmek. |
çiftleme | * Çiftlemek işi. |
çiftlemek | * Çift duruma getirmek, ikilemek. * Dişi ile erkeği bir araya getirmek. |
çiftlenme | * Çiftlenmek işi. |
çiftlenmek | * İkili duruma getirilmek. |
çiftleşme | * Çiftleşmek işi. |
çiftleşmek | * Bir şey tek iken bir tanesinin daha katılmasıyla iki olmak. * Erkek ve dişi hayvan veya bitki hücreleri döllenmek için bir araya gelmek. |
çiftleştiriş | * Çiftleştirmek işi veya biçimi. |
çiftleştirme | * Çiftleştirmek işi. |
çiftleştirmek | * Çift yapmak. * Hayvanlarıçiftleşmek üzere bir araya getirmek. |
çiftlik | * Tarım yapılan, hayvan yetiştirilen ve orada çalışanların oturması için evleri bulunan geniştoprak parçası. |
çiftlik kâhyası | * Çiftlik işlerini yöneten kimse. |
çiftteker | * Bisiklet. |
çifttekerci | * Bisikletçi. |
çifttekercilik | * Bisikletçi olma durumu. |
Çigan | * Çingene. |
Çigan müziği | * Macar folklorundan gelişmişözel yaylısazla çalınan hareketli halk müziği. |
çiğ | * Pişmemişveya az pişmiş. * Yersiz ve yakışıksız. * Yaşının gerektirdiği görgüye ve olgunluğa erişmişolmayan. * (renk, ışık için) Gözü rahatsız eden, göze batan. |
çiğbörek | * Çiğkıyma, soğan ve baharat karışımınıaçılmışolan yufkaya koyarak hazırlanan ve yağda kızartılarak yapılan börek. |
çiğçiğyemek | * parçalayıp öldürecek derecede birine kızmak. |
çiğdüşmek | * hoşkarşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak. |
çiğiplik | * Bükülmemişiplik. |
çiğkaçmak (veya düşmek) | * yersiz, yakışıksız olmak. |
çiğköfte | * İyice dövülmüşçiğetle ince bulgura biber, soğan, baharat, salça, maydanoz katılarak bulgur yumuşayıncaya kadar yoğrulup sıkılan ve pişirilmeden yenen köfte. |
çiğrenkçi | * Çiğrenkçilik anlayışında resim yapan (sanatçı). |
çiğrenkçilik | * XX. yüzyılın başlangıcında ilk defa izlenimciliğin renklerini bırakıp gereğinden çok saf renkler kullanarak abartılmıştabiat biçimlerini gösteren resim anlayışı. |
çiğsüt emmiş | * Bkz. insanoğlu çiğsüt emmiş. |
çiğtoprak | * Uzun zaman işlenmemiş, güç sürülür toprak. |
çiğyemedim ki karnım ağrısın | * suç işlemedim ki korkayım. |
çiğde | * Ayrıçanak yapraklı iki çeneklilerden bir ağaç, hünnap (Zizyphus sativa). * Bu ağacın kırmızıkabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde, güzün olgunlaşan yemişi. |
çiğdem | * Zambakgillerden, türlü renklerde çiçek açan, çok yıllık, yumrulu bir kır bitkisi, mahmur çiçeği (Colchicum). |
çiğden vermek | * yiyecek karşılığınıpara olarak ödemek. |
çiğe | * Ceviz veya badem içi. |
Çiğil | * Eski Türk boylarından biri. |
çiğin | * Omuz. |
çiğindirik | * İki ucuna su kabı, yoğurt tablası gibi taşınacak şeyler asılarak omuza alınan ağaç, omuzluk. |
çiğit | * Çekirdek, özellikle pamuk çekirdeği. |
çiğitli | * Çiğit karışmışolan. |
çiğleşme | * Çiğleşmek işi. |
çiğleşmek | * Göze batmak. * Kaba davranışlarda bulunmak. |
çiğlik | * Çiğolma durumu. * Kaba, yersiz, yakışıksız davranış. |
çiğlik etmek | * ters veya yersiz bir davranışta bulunmak. |
çiğnek | * Yolüstü. |
çiğnem | * Ağızda çiğnenecek miktar(da), bir parça, çiğnemlik. |
çiğneme | * Çiğnemek işi. |
çiğnemek | * Ağıza alınan bir şeyi dişler arasında ezmek, öğütmek. * Ayak veya tekerlek altına alarak ezmek. * Sayılması gereken bir şeyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar altına almak. * Egemenliği altına almak, hükmetmek. |
çiğnemik | * Ağızda çiğnenip çıkarılan yemek. |
çiğnemlik | * Ağızda çiğnenecek miktarda olan. |
çiğneniş | * Çiğnenmek işi veya biçimi. |
çiğnenme | * Çiğnenmek işi. |
Kategoriler