çiğnenmek | * Çiğnemek işi yapılmak. * İşgal altına alınmak. |
çiğnetme | * Çiğnetmek işi. |
çiğnetmek | * Çiğnemek işini yaptırmak. |
çiğneyiş | * Çiğnemek işi veya biçimi. |
çiklet | * Şekerli ve kokulu çiğneme sakızı, jiklet. |
çikletçi | * Çiklet yapan veya satan kimse. |
çikletçilik | * Çikletçinin işi ve mesleği. |
çikolata | * Kakaodan yapılan ve bazen içine şeker, süt, fıstık, fındık katılan yiyecek. |
çikolatacı | * Çikolata yapan veya satan kimse. * Çok çikolata yiyen veya seven kimse. |
çikolatacılık | * Çikolata yapmak veya satmak işi. |
çikolatalı | * Çikolatası olan. |
çil | * Orman tavuğugillerden, eti için avlanan, ormanlarda yaşayan bir kuş, dağtavuğu (Tetrastes bonasia). |
çil | * Çoğunlukla yüzde oluşan kahverengi küçük benekler. * Aynada oluşan leke. * Köklerdeki kıl gibi ince uzantılar. * Tüyünde küçük benekler bulunan (hayvan). * Yeni ve parlak. |
çil çil | * Pırıl pırıl, parlak. |
çil yavrusu gibi dağılmak | * toplu bir hâlde bulunan insanların her biri bir yana dağılmak. |
çile | * Dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızahmetli ve perhizli dönem. * Zahmet, sıkıntı. |
çile | * İpek, yün, pamuk gibi her türlü iplik kangalı. * Yay kirişi. |
çile çekmek | * çok sıkıntıçekmek. |
çile çıkarmak (veya doldurmak) | * sıkıntılı bir işin veya bir durumun sona ermesini beklemek. |
çilecilik | * Dinî maksatlarla ve törelere bağlı olarak tabiî eğilimleri ve beden isteklerini yenmek için isteyerek acı çekme. |
çileden çıkarmak | * çok kızdırmak. |
çileden çıkmak | * olup bitenler karşısında sabrıve dayanıklığıkalmayıp taşkınlık göstermek. * çile süresini bitirmek. |
çilehane | * Dervişlerin çile doldurduklarıyer. |
çilek | * Gülgillerden, saplarısürüngen, çiçekleri beyaz bir bitki. * Bu bitkinin güzel kokulu, pembe, kırmızırenkli meyvesi. |
çilek reçeli | * Çilek ve şekerden yapılan kokulu bir tür reçel. |
çilek suyu | * Çilekten sıkılan meyve suyu. |
çilek üzümü | * Bir tür üzüm. |
çilekçi | * Çilek yetiştiren veya satan kimse. |
çilekçilik | * Çilek yetiştirme veya satma işi. |
çilekeş | * Birçok sıkıntılıve üzüntülü durumlara düşmüşolan. |
çilekeşlik | * Çilekeşolma durumu. |
çileli | * Çilesi olan, çok sıkıntıçekmişolan. * Çok üzüntülere yol açan. |
çilemek | * Yağmur çiselemek. * Nemlenmek, ıslanmak. * (bülbül) Şakımak. |
çilenti | * Hafif yağmur, serpinti. |
çilesi dolmak | * dervişve tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geçirmeleri gereken süreyi tamamlayarak çileden çıkması. * üzücü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak. |
çileye girmek | * dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıklarızorlu ve perhizli döneme girmek. |
çilingir | * Kilit, anahtar gibi demirciliğin ince işlerini yapan usta. |
çilingir sofrası | * Üzerine meze ve içki konmuştepsi, küçük içki sofrası. |
çilingirlik | * Çilingirin yaptığı iş. |
çillenme | * Çillenmek işi. |
çillenmek | * Çil (Il) oluşmak. |
çilli | * Çili olan. |
çilsiz | * Çili olmayan. |
çim | * Buğdaygillerden, bahçelerin yeşillendirilmesinde yararlanılan çok yıllık bitki (Lolium). |
çim çim | * İsteksizce. |
çimbali | * Orkestralarda çalınan iki yuvarlak yüzeyden oluşmuşmetal vurmalıçalgı. |
çimçek | * Serçenin küçük bir türü. |
çimdik | * Çimdiklemek işi. * Başparmakla işaret parmağının ucu arasına alınan miktar. * Gönül kıracak söz. * Tatar böreği. |
çimdik atmak (veya basmak) | * çimdiklemek. |
çimdikleme | * Çimdiklemek işi. |
Kategoriler