Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 4

çakıldama* Çakıldamak işi.
çakıldamak* Sürtünen, yuvarlanan çakıl taşları gibi ses çıkarmak.
çakıldatma* Çakıldatmak işi.
çakıldatmak* Çakıldamak işini yaptırmak.
çakılı* Çivi, kazık gibi bir şeyle tutturulmuş.
* Çakılmış bir şeye bağlı.
* Yeri değişmez, sabit.
çakılıkalmak* bir yerde değişmeden durmak.
çakılıp kalmak* bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak.
çakıllı* Çakılı olan.
çakıllık* Çakıl döşenmişveya birikmişyer.
çakılma* Çakılmak işi.
çakılmak* Çakmak işine konu olmak.
* Hızla düşüp saplanmak.
* Ortaya çıkmak, farkına varılmak, anlaşılmak.
çakıltı* Çakıl taşlarının ve onlara benzer şeylerin kımıldatılınca çıkardıklarıses.
çakım* Şimşek, çakın.
* Kıvılcım, şerare.
çakın* Bkz. çakım.
çakıntı* Şimşek çakması, parlaması.
* Anî buluş, düşünce, beklenmeyen söz veya davranış.
çakıntılı* Çakıntısı olan.
çakıntısız* Çakıntısı olmayan.
çakır* (göz için) Açık mavi, hareli elâ.
* Çakırdoğan.
çakır* Şarap.
çakır ayaz* Açık ama çok soğuk hava.
çakır çukur* Çak çuk diye ses çıkararak.
* Girintili çıkıntılı, pürüzlü yüzey.
çakır pençe* Tuttuğunu koparan, giriştiği veya ele aldığıher işi başaran, becerikli (kimse).
çakır pençelik* Tuttuğunu koparma, becerikli olma durumu.
çakırcı* Kuşavında çakırdoğanıtutan kimse.
çakırcılık* Çakırcının işi ve mesleği.
çakırdiken* Maydanozgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki, deve elması(Arctium tomentosum).
çakırdikenlik* Çakır dikeni bol olan yer.
çakırdoğan* Yırtıcıkuşlardan bir doğan çeşidi, toğrul (Accipiter gentilis).
çakırkanat* Kanatlarımavi hareli bir ördek çeşidi (Anas crecca).
çakırkeyf* Yarısarhoş.
çakırkeyif* Bkz. çakırkeyf.
çakırlaşma* Çakırlaşmak durumu.
çakırlaşmak* Çakırkeyf olmaya başlamak.
* Olgunlaşmaya yüz tutmak.
çakısız* Çakısı olmayan.
çakış* Çakmak işi veya biçimi.
çakışık* Çakışmışolan.
çakışma* Çakışmak işi.
çakışmak* Birbirine geçip kenetlenmek; takılmak.
* Söz yarışıetmek.
* Doğru, açı, yüzey gibi geometrik biçimler üst üste konulduklarında birbirini bütünüyle örterek eşit olmak.
* Aynızaman dilimi içinde bulunmak.
çakışmalı* Birbirine eşit şekiller.
çakıştırma* Çakıştırmak işi.
çakıştırmak* Çakışmak işini yaptırmak.
* İçki içip keyfetmek.
çakma* Çakmak işi.
* Vurup çakarak yapılmışkuyumcu işi, çukurlusuna dişi çakma, kabartmalısına da erkek çakma denir.
* Bu işte kullanılan kuyumcu kalı bı.
* Deri hastalığı, yara, çı ban.
çakma kapı* Genellikle iki kuşak üzerine tahtaların çivi ile tutturulmasıyöntemiyle yapılan basit kapı.
çakmacı* Çakma işini yapan kimse.
çakmak* Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası.
* Çelik, taş, cam, plâstik vb. maddeden yapılmışgaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti.
* Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni.
çakmak* Kuruyunca kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı.
çakmak* Vurarak sokup yerleştirmek.
* Çivi ile tutturmak.
* Kazık çakıp hayvan bağlamak.
* Kabul edilmeyecek bir şeyi kurnazlıkla kabul ettirmek.
* Vurmak.
* Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak.
* Sezinlemek, anlamak, farkına varmak.
* İçki içmek.
* Saplamak.
* Anlamak, bilmek.
* Parıldamak, ışık vermek.
çakmak çakmak* ateşyakabilmek için çakmağıtutuşturmak.
çakmak çakmak* (gözler için) Parlar durumda, alev alev.
çakmak taşı* Demir veya çeliğe sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir tür kuvars.
* Düvenlerin altına çakılan küçük ve kesici taş.

Bir yanıt yazın