Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 42

çivi kırmak * ayakkabıların içinden çıkan çivi uçlarını bir âletle kesip raspa ile eğeleyerek köselenin içine gömmek.
çivi sokmak (veya sürmek) * bir işin olmasında engel, güçlük çıkarmak.
çivi yazısı * Eski Farsların, Medlerin ve Asurluların kullandığıyazı.
çivi yukarı * Yağlı güreşte hasmıayaklarından yakalayıp tepesi üstü diktikten sonra sırtınıyere getirerek yenme yolu.
çivici * Çivi satan kimse.
* Topu sert olarak karşıalana dikine indiren oyuncu.
çivicilik * Çivi yapıp satma işi.
çividî * Çivit renginde olan.
çivileme * Çivilemek işi.
* Dimdik ve ayaküstü bir durumda (denize atlama).
* Topu karşıalana dikine indirmeye yarayan sert vuruş.
çivilemek * Bir şeyi bir yere çivi ile tutturmak, mıhlamak.
* Vurmak, öldürmek.
* Olduğu yerde hareketsiz bırakmak.
* Aynınoktaya sürekli olarak bakmak.
* Sabitleştirmek, kesin olarak yerleştirmek.
çivilenme * Çivilenmek işi.
çivilenmek * Çivi ile tutturulmak, mıhlanmak.
* Bir yerde hareketsiz kalmak.
çiviletme * Çiviletmek işi.
çiviletmek * Çivi çaktırmak.
çivili * Çivisi olan.
* Çivi çakılarak yapılmış.
* Çivi ile bir yere tutturulmuş.
* Çeşitli spor oyunlarında giyilen bir ayakkabıtürü.
çivisiz * Çivisi olmayan veya çivilenmemişolan.
çivisiz kalkan * Vücudunda çivi yerine benekleri bulunan, eti çok lezzetli kalkan balığıcinsi.
çivit * Eskiden çivit otundan, bugün yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sarılığını gidermek için çamaşırın son
suyuna karıştırılan toz boya.
çivit mavisi * Çivit rengindeki mavi.
çivit otu * Baklagillerden, yapraklarından çivit çıkarılan bitki türü (İndigofera).
* Turpgillerden, yapraklarından mavi boya çıkarılan bitki (İsalis tinctoria).
çivit rengi * Bir tür koyu mavi renk.
* Bu renkte olan.
çivitleme * Çivitlemek işi.
çivitlemek * Çamaşırıçivitli suya sokup sarılığını gidermek.
çivitlenme * Çivitlenmek işi.
çivitlenmek * Çivitlemek işine konu olmak.
çivitli * İçinde çivit bulunan.
* Çivitli sudan geçirilmişolan (çamaşır).
çivitsiz * Çividi olmayan veya çivitlenmemişolan.
çiy * Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin serinliğiyle yerde veya bitkilerde toplanan küçük su
damlaları, şebnem.
çiyleme * Hafif ve ince yağan yağmur, çisenti.
çiylemek * Yağmur çiselemek.
çizdirme * Çizdirmek işi.
çizdirmek * Çizmek işini yaptırmak.
çizecek * Ağacıçizmeye yarayan, çember kesitli, ucu sivri ve ağaç saplıel aracı.
çizelge * Çizgilerle bölümlere ayrılmışkâğıt, cetvel.
çizge * Bir olayın çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan
çizgilerden oluşmuş biçim, grafik.
çizgi * Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşmuşiz, çizi, hat.
* Yüz ve vücut hatlarının her biri.
* Bir noktanın yürütülmesiyle oluşan biçim.
* Temel.
* Bir durumdan başka bir duruma atlanan, geçilen yer, sınır.
çizgi çekmek * bir noktayıhat biçiminde çeşitli yönde uzatmak.
* bitirmek, sona erdirmek.
çizgi film * Bir konuyla ilgili olarak kişilerinin hareketlerini belirtecek yolda art arda çizilmişresimlerden oluşan sinema
filmi.
çizgi ölçek * Plân veya haritanın alt köşesinde yatay bir çizgi ile gösterilen, harita üzerindeki uzunluğun gerçekte ne
kadar uzunluğa karşılık olduğunu belirten ve bunun çizgi üzerinde işaretlenmesiyle elde edilen ölçek.
çizgi resim * Yalnız çizgilerle yapılmışresim.
çizgi roman * Konuyu ve olaylar zincirini kesintisiz olarak resimleme yöntemiyle okuyucuya sunan anlatım tarzı.
çizgileme * Çizgilemek işi.
çizgilemek * Çizgi çekmek, çizgi çizmek.
çizgilenme * Çizgilenmek işi veya durumu.
çizgilenmek * Çizgi meydana gelmek.
çizgileşme * Çizgileşmek işi veya durumu.
çizgileşmek * Çizgi durumuna gelmek.
çizgili * Üzerinde çizgi bulunan.
çizgilik * Çizgi çizmeye yarar tahta, cetvel tahtası.
çizginme * Çizginmek işi veya durumu.
çizginmek * Bir şeyin etrafında dönüp durmak.
* Tereddüt etmek.

Bir yanıt yazın