çobantarağı | * Maydanozgillerden, tarlalarda çok rastlanılan, beyaz çiçekli bir bitki (Scandix). |
çobantuzluğu | * Sarıçalı. |
çocuğu olmak | * çocuğu doğmak. |
çocuğumsu | * Çocuksu. |
çocuk | * Küçük yaştaki oğlan veya kız. * Soy bakımından oğul veya kız, evlât. * Bebeklik çağı ile erginlik çağıarasındaki gelişme döneminde bulunan insan. * Genç erkek. * Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse. * (büyükler arasında daha az yaşlılar için) İnsan. * (küçümseme yolu) Belli bir işte yeteri kadar tecrübesi ve yeteneği olmayan kimse. |
çocuk aldırmak | * (kadın) karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak. |
çocuk bahçesi | * Çocukların gezinmesi, oyun oynamasıve hava alması için yapılmış bahçe. |
çocuk bakıcı | * Bkz. çocuk bakıcısı. |
çocuk bakıcısı | * Çocuk bakımı ile görevlendirilmişkız veya kadın. |
çocuk bezi | * Bebeklerin altına bağlanan bez. |
çocuk bilimci | * Çocuk bilimi uzmanı, pedolog. |
çocuk bilimi | * Konu olarak çocuğu alıp her bakımdan inceleyerek özelliklerini belirten bilim, pedoloji. |
çocuk dili | * Çocukların belli birtakım seslerden, basitleştirilmişkurallardan, örneklemelerden yararlanarak kullandıkları dil. |
çocuk dünyaya getirmek | * çocuk doğurmak. |
çocuk düşürmek | * (gebe kadın) çocuğunu vaktinden önce ve ölü olarak doğurmak, düşük yapmak. |
çocuk gibi | * yetenekleri gelişmemiş, çocuk kalmış. * kolay kanar, kolay inanır. |
çocuk gibi sevinmek | * çok sevinmek. |
çocuk işi | * Kolay veya önemsiz iş. |
çocuk kalmak | * büyümüşolmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak. |
çocuk olmak | * çocuklaşmak. |
çocuk oyuncağı | * Önem verilecek değerde olmayan. * Kolay iş. |
çocuk oyuncağıhâline getirmek | * yeteneksiz kimseler karışarak bir işi değerinden düşürmek. |
çocuk oyunu | * Çocukların oynadığı oyun. * Basit ve sıradan bir olay veya durumun olmadığını ifade etmek için söylenir. |
çocuk peydahlamak | * (evli olmayan kadın) gebe kalmak. |
çocuk ruhlu | * Çocuklara benzeyen bir iç dünyası olan, çocuksu davranışları olan. |
çocuk yapmak | * (isteyerek) çocuğu olmak. |
çocuk yetiştirmek | * çocuğu topluma yararlı bir duruma getirmek. |
çocuk yuvası | * Genellikle çalışan kadınların küçük çocuklarınısabah bırakıp akşam aldıkları bakım evi, kreş. |
çocukcağız | * Kendisine karşışefkat ve acıma duyulan kız. |
çocukça | * Çocuğa yakışır (biçimde), çocuk gibi. |
çocukçu | * Çocuk sağlığıve hastalıklarıdoktoru. |
çocukla çocuk, büyükle büyük olmak | * içinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak. |
çocuklar! | * arkadaşlar!. |
çocuklaşma | * Çocuklaşmak işi. |
çocuklaşmak | * Çocuk gibi davranışlarda bulunmak. |
çocuklaştırma | * Çocuklaştırmak işi. |
çocuklaştırmak | * Çocuklaşmasına yol açmak. |
çocuklu | * Çocuğu olan. |
çocukluğu tutmak | * çocuksu davranışlarda bulunmak. |
çocukluk | * Çocuk olma durumu. * İnsan hayatının bebeklikle ergenlik arasındaki dönemi. * Çocukça davranış. |
çocukluk etmek | * çocukça davranışlarda bulunmak. * gereği gibi düşünmeden tecrübesizce davranmak. |
çocuksu | * Çocuk gibi, çocukça olan, çocuğa benzeyen. |
çocuksuluk | * Çocuksu olma durumu. |
çocuksuz | * Çocuğu olmayan. |
çocuksuzluk | * Çocuksuz olma durumu. |
çocuktan al haberi | * bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir şey, çocukların rastgele söyledikleri bir sözle anlaşıldığında söylenir. |
çoğalış | * Çoğalmak işi veya biçimi. |
çoğalma | * Çok duruma gelme, artma. |
çoğalmak | * Azken çok olmak, çok duruma gelmek. |
çoğaltıcı | * Çoğaltma işini gerçekleştiren düzenek. |
Kategoriler