Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 44

çobantarağı * Maydanozgillerden, tarlalarda çok rastlanılan, beyaz çiçekli bir bitki (Scandix).
çobantuzluğu * Sarıçalı.
çocuğu olmak * çocuğu doğmak.
çocuğumsu * Çocuksu.
çocuk * Küçük yaştaki oğlan veya kız.
* Soy bakımından oğul veya kız, evlât.
* Bebeklik çağı ile erginlik çağıarasındaki gelişme döneminde bulunan insan.
* Genç erkek.
* Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse.
* (büyükler arasında daha az yaşlılar için) İnsan.
* (küçümseme yolu) Belli bir işte yeteri kadar tecrübesi ve yeteneği olmayan kimse.
çocuk aldırmak * (kadın) karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak.
çocuk bahçesi * Çocukların gezinmesi, oyun oynamasıve hava alması için yapılmış bahçe.
çocuk bakıcı * Bkz. çocuk bakıcısı.
çocuk bakıcısı * Çocuk bakımı ile görevlendirilmişkız veya kadın.
çocuk bezi * Bebeklerin altına bağlanan bez.
çocuk bilimci * Çocuk bilimi uzmanı, pedolog.
çocuk bilimi * Konu olarak çocuğu alıp her bakımdan inceleyerek özelliklerini belirten bilim, pedoloji.
çocuk dili * Çocukların belli birtakım seslerden, basitleştirilmişkurallardan, örneklemelerden yararlanarak kullandıkları
dil.
çocuk dünyaya getirmek * çocuk doğurmak.
çocuk düşürmek * (gebe kadın) çocuğunu vaktinden önce ve ölü olarak doğurmak, düşük yapmak.
çocuk gibi * yetenekleri gelişmemiş, çocuk kalmış.
* kolay kanar, kolay inanır.
çocuk gibi sevinmek * çok sevinmek.
çocuk işi * Kolay veya önemsiz iş.
çocuk kalmak * büyümüşolmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak.
çocuk olmak * çocuklaşmak.
çocuk oyuncağı * Önem verilecek değerde olmayan.
* Kolay iş.
çocuk oyuncağıhâline getirmek * yeteneksiz kimseler karışarak bir işi değerinden düşürmek.
çocuk oyunu * Çocukların oynadığı oyun.
* Basit ve sıradan bir olay veya durumun olmadığını ifade etmek için söylenir.
çocuk peydahlamak * (evli olmayan kadın) gebe kalmak.
çocuk ruhlu * Çocuklara benzeyen bir iç dünyası olan, çocuksu davranışları olan.
çocuk yapmak * (isteyerek) çocuğu olmak.
çocuk yetiştirmek * çocuğu topluma yararlı bir duruma getirmek.
çocuk yuvası * Genellikle çalışan kadınların küçük çocuklarınısabah bırakıp akşam aldıkları bakım evi, kreş.
çocukcağız * Kendisine karşışefkat ve acıma duyulan kız.
çocukça * Çocuğa yakışır (biçimde), çocuk gibi.
çocukçu * Çocuk sağlığıve hastalıklarıdoktoru.
çocukla çocuk, büyükle büyük olmak * içinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak.
çocuklar! * arkadaşlar!.
çocuklaşma * Çocuklaşmak işi.
çocuklaşmak * Çocuk gibi davranışlarda bulunmak.
çocuklaştırma * Çocuklaştırmak işi.
çocuklaştırmak * Çocuklaşmasına yol açmak.
çocuklu * Çocuğu olan.
çocukluğu tutmak * çocuksu davranışlarda bulunmak.
çocukluk * Çocuk olma durumu.
* İnsan hayatının bebeklikle ergenlik arasındaki dönemi.
* Çocukça davranış.
çocukluk etmek * çocukça davranışlarda bulunmak.
* gereği gibi düşünmeden tecrübesizce davranmak.
çocuksu * Çocuk gibi, çocukça olan, çocuğa benzeyen.
çocuksuluk * Çocuksu olma durumu.
çocuksuz * Çocuğu olmayan.
çocuksuzluk * Çocuksuz olma durumu.
çocuktan al haberi * bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir şey, çocukların rastgele söyledikleri bir sözle anlaşıldığında
söylenir.
çoğalış * Çoğalmak işi veya biçimi.
çoğalma * Çok duruma gelme, artma.
çoğalmak * Azken çok olmak, çok duruma gelmek.
çoğaltıcı * Çoğaltma işini gerçekleştiren düzenek.

Bir yanıt yazın